*** Rus subayları Pavel'in evini basıyor korkular ve küfürler yağdırarak. Devletin çıkarlarına ters düşen cümlelerin peşine düştüğü için nefret ediyorlar çocuktan. O yüzden bu kadar öfke dolular. Annesi ağlıyor Pavel'in. Aslında ağlamamak geçiyor içinden. Dik durmak, güçlü görünmek oğlunun yanında. Ana ağlarsa, oğul da ağlar. Ama anneler gözyaşlarına söz geçiremezler işte. Annelerin gözyaşları da, söz dinlemeyen evlatları gibidir. Akıp gider. "Ağlama..." diyor Rus subay yaşlı kadına. "Gözyaşlarına daha çok ihtiyaç duyacaksın!" Bu öfkeyi tanıyorum. Devlet gibi konuşan adamların öfkesi bu. Devletin sahibi olduğunu iddia eden, nefret dolu yüzleriyle, ağızlarından tükürük saçan adamların öfkesi. Ne çok genç adama ve genç kadına bulaştı bu öfke, bizim topraklarımızda da. Gencecik çocukların bağlı gözlerinden, geleceği ve hayalleri çaldılar. "Bir annenin çocukları için akıtacak gözyaşları her zaman vardır!" diyor kadın. Hayatın içinde umudun hiç bitmemesi bu yüzden.
rme. ÜZERİNDE ÇALIŞILMASI GEREKEN 11 TEMEL PRENSİP Albert Ellis’in geliştirmiş olduğu Rasyonel Duygusal Davranış Terapisi (REBT) okulunun aslında herkesin bildiği, ama sık sık unuttuğu ve sık sık hatırlaması gereken 11 temel prensibini hatırlatmak isterim bu noktada. Bu prensipler çok gündelik ve çok basit gözükürler. Ancak söylemesi kolay,
Reklam
Kahramanlık öyküleri, belden aşağı öyküler gibidir, dünyanın tüm askerleri bundan her zaman hoşlanmışlardır. Aslına bakılırsa, subay olsun ya da olmasınlar, erkek milletiyle bir tür barış ortamı, yani kırılgan ateşkesler elbette, ama yine de değerli, yaratmak için gerekli olan şey her koşulda budalaca böbürlenmeler içinde debelenmelerine, yayılıp saçılmalarına olanak sunmaktır. Akıllı böbürlenme yoktur. Bu bir içgüdüdür. Üstelik, her şey bir yana, övünmeyi sevmeyen adam da yoktur. İnsanların birbirlerine az çok keyifle katlanabildikleri neredeyse tek rol, hayran paspas rolüdür. Bu askerlerle düş gücümü fazla zorlamama da gerek yoktu. Sürekli hayran olmuş görünmek yeterliydi. Birinden hep savaş öyküsü anlatmasını istemekten kolay ne var? Hele bu adamlarda anlatacak çuvalla öykü varken. Kendimi neredeyse hastane döneminin en güzel günlerine geri dönmüş hissedebilirdim. Anlattıkları her öyküden sonra, Brandelore’dan öğrenmiş olduğum üzere, onları onayladığımı güçlü bir vurguyla teyit ediyordum: “Şanlı bir tarih sayfası diye buna derim işte!” Bu ifadeden daha iyisini ara ki bulasın. O kadar çekinerek biat etmiş olduğum bu takım, yavaş yavaş beni ilginç bulmaya başlıyordu. Bu adamlar bana savaş hakkında, eskiden, hastanedeki arkadaşlarla hayali bir yarışa kapıldığımız sırada işittiğim ve sonradan kendim de anlattığım kadar çok sayıda maval okumaya başladılar. Yalnızca bu seferki palavraların vuku bulduğu mekânlar farklıydı ve Vosges ya da Flandres’da değil, Kongo ormanlarında yeşeriyorlardı.
Yani eş seçimimizi ve ilişkimizin içeriğini kişilik özelliklerimiz belirler. İlişkilerimizde olumlu ya da olumsuz yönlerimize en fazla benzerlik gösteren partnerleri buluruz. Örneğin geçmişimiz bize, fazla bağlanmadan yaşanan fiziksel yakınlaşmaların bizim için en doğrusu olduğunu öğrettiyse, tam bu kalıba uygun birilerini kendimize çekeriz.
Güçlü görünmek güçlü olduğun anlamına gelirdi.
Kadınlara başka bir güçlü olma kaynağı bırakmadın, sadece tek bir çıkış var: Bedenleri. Bu nedenle onlar sürekli olarak daha çok ve daha çok çekici olmakla ilgileniyorlar .Bunu hiç gözlemlemedin mi: Modern kadın çok da fazla çekici olmakla ilgilenmez. Niçin? Çünkü o diğer türden güç politikalarına girmektedir. Kadın eski esaretinin dışına çıkıyor.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.