Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ne kışlar geçirilir, ne zorlu fırtınalar eser, ağaç kökleri devrilir; ve derken, ortalıkta bir hayat işaretinin kalmadığı sanılan bir anda, kuru bir dalın ya da bir kayanın bir ucunda bir serçe öter. Baharın muştusudur bu. Ölü çöle piyano tuşlarında gezinen bir el gibi yayılan bir ses. Her düğümü yoklayan bir anahtar çevrilişi. Bir kitap sayfalarının açılışındaki hışırtılar. Ve derken yağmurlar, yağmurlar, yağmurlar boşanır. Doğudan, batıdan, her yönden tatlı rüzgârlar eser... Kuşlar, dalları gıcıklar. Çiçeklere çağrıdır bu, sular çağıldar tepelerden. Ve güneş ışınları, tepelerden yuvarlana yuvarlana gelir. Güzel heykellerin yüzündeki alçılar dökülür. Zaman sırçasının boyaları akar, korkunç kafataslarının ve iskeletlerin ötesinden berisinden. Ortaya çırçıplak çıkan gölge, kaçmak ıçin, sağına soluna bakınır. Ama onu yakalayıp zincire vuracaklar ve mumyalayıp hatıralar müzesine kaldıracaklardır. Hep görülsün ve unutulmasın diye. Meleklerin gümüş kılıçlarıyla, gölgelerin ağı parça parça edilmiştir. Bu, unutmayan güneşin ruha selâmıdır, armağan olan selâmıdır. Ruhsa, en derin uykulardan yavaş yavaş uyanmakta, gözlerini yeniden hayata açmaktadır. Kimbilir belki de ruhun diriliş öyküsüdür bu. Yeniden doğumunun, ikinci doğumunun öyküsü.
Parmaklarının serçe kuşlarını kalemlerin gemisine bindirip kağıdın gümüş sayfasını mürekkebin elmas siyahlığıyla işlediği zaman; yedi ikili Fâtiha'yı hiç görülmedik taçlar ve acayip incilerle süslerdi.
Reklam
Sesin, dudaklarımda fağfur bir Japon tası, Uzun saçların,bir yaz yağmurunun teması, Ellerin, semaverden akan çay kadar ılık... Sesim, odaya giren bir serçe kadar ürkek. Ellerim, açık kalan panjuru gösterecek Ve saçım, gözlerimin içi gibi karanlık. Yağmur gibi doldursan odayı sözlerinle İçinden konuşacak aynalar gözlerinle, Ve gün avuçlarından kayan gümüş bir balık. Bir koltuğa sinecek sıcaklığın derinden. Girecek yaklaşınca başın, kirpiklerinden Gözlerime ağaçlı bir yol gibi ayrılık. Bıkmak/ Sabri Esat Siyavuşgil
İlkbaharın ilk serçesi! Yıl, eskiden çok daha genç bir umutla başlamıştı! Mavi kuşun yer yer çıplak ve nemli çayırlarından gelen sönük gümüş şakımaları, öten serçe ve kırmızı kanatlı karatavuğun sesi kar taneleri düşerken sanki çınlıyordu! Böyle bir zamanda tarihler, gelenekler ve yazılı vahiylerin ne anlamı olabilirdi? Dereler coşmuş, ilkbahara neşeli şarkılar söylüyordu...
Sayfa 334
Zünnûn-ı Mısrî (k.s)
Adı Sevban b. İbrahim, künyesi Ebu’1-feyz, lakabı Zünnûn, nisbesi el-Mısrî’dir. Tasavvuf tarihimizde Zünnûn el-Mısrî diye meşhurdur. Güney Mısır’ın Sudan’a yakın sınır bölgesinde yaşayan Nûbe kabilesinden. Bu yüzden babası en-Nûbi nisbesiyle anılır. Hicrî 155, Miladî 772 yılında doğdu. Bir ara ticaretle de meşgul oldu. Doksan yaşına yaklaşmışken 245/859 yılında öldü. TEVBE KAPISINDA Mısırlı sûfilerin önderi. Tasavvuf ahval ve makamlar hakkında ilk söz söyleyenlerden, nahif bedenli ve kırmızıca tenli idi. Tevbesini şöyle anlatır: – Bir köye gitmek üzere Mısır’dan yola çıktım. Yolda sahrada bir ağacın altında uykuya vardım. Uykudan uyandığımda altında uyuduğum ağaçtan bir serçenin hızla yere doğru adeta düşer gibi indiğini gördüm. Birden yer yarıldı ve biri altın diğeri gümüş iki kap çıktı. Altın kutuda susam, gümüş kutuda su vardı. Serçe susamdan yiyip sudan içmeye başlayınca kendi kendime: “Bu kadar işaret bana yeter!” dedim, tevbe kapısına koştum ve ömür boyu Hakk kapısında bende olmaya çalıştım. İbtila, melamet ve riyazat yolunu tutanlardandı. Halk onun “sekr” ile söylediği bazı sözleri anlamayıp Halife’ye şikayet etti. Halife Mütevekkil alâllah, onu Mısır’dan Bağdad’a çağırttı. Onunla bir süre görüştükten sonra hakkındaki isnadların yersiz ve gerçeğe uygun olmadığını görerek geri gönderdi.
Oğuz Atay - Tutunamayanlar (Şeyh Bedrettin Destanı / Nazım Hikmet)
1. Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi, duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler, gümüş ibriklerde şarap, bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi. Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi. Çelebi hünkâr idi amma Âl Osman ülkesinde
Reklam
yanaklarında yaşlar... kapkara yanan güneşin gamzelerine vurgun bir gümüş serçe ağlar
-ay vuruldu, gül solduruldu, göğündeki mavi çalındı diye yanaklarında yaşlar kapkara yanan güneşin gamzelerine vurgun, bir gümüş serçe ağlar-
361 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.