Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hiroşima Pişmanı
Ben Albert Einstein, atom bilgini Hiroşima'dan yükselen çığlıklar benim Çürüdü beynim, çürüdü etlerim gerçi Toprak eritti bedenimi ama Kemiklerimde rahat yok, suçum ulu Ben atom bilgini Albert Einstein Bıkmadan lånetlerim kendimi ve bulgumu. Vah bana, vahlar bana, uğraşılarıma vah Pişmanlığım sonsuza değin büyüyecek Bir nükleer sözü
Sayfa 499Kitabı okudu
Yasak aşk
Bu şiir, aşık olan insanların şiiri. O şiir, aşkın zamanını kıranların şiiri. Şu şiir, tabuları yıkanların şiiri. Bu şiir, aşıkların manifestosu. ----- Söylesene aşkımızın rengi neydi Güneş mi toprak mı ay mı Toprağı severken güneşe aşık oldum Yasak aşk dedi insanlar buna Bırak ne derlerse desinler Bu dünyaya mutluluk için gelmedik
Reklam
Bazen ona öyle gelirdi ki o bu dünyaya onun için gelmiştir, onu düşünmek, onu mutlu etmek için, denizden ve güneşten topladığı enerjiyi ona taşımak, ona vermek için yaşamaktır. Yaşamasının aslı, amacı budur. O zaman deniz ve güneş onların mutluluk kaynağı idiler ve bunun için vardılar sanki. Onları çevreleyen bütün öteki varlıklar onların sevinç ve mutluluğu tamamlayacak, arttıracak ilâvelerden başka bir şey değildir.
Nikolay Rostov arkasını döndü ve bir şey arıyormuş gibi uzaklara, Tuna’nın sularına, gökyüzüne ve güneşe baktı. Gökyüzü ne kadar güzel, ne kadar mavi, sakin ve uçsuz bucaksız görünüyordu! Batmaya yüz tutmuş güneş ne kadar parlak ve görkemliydi! Tuna’nın açıklarında sular ne kadar tatlı parıldıyordu! Uzaklarda, nehrin ardındaki maviye çalan dağlar, manastır, gizemli vadiler, ağaçlarının en üst noktasına kadar sis altındaki çam ormanı çok daha güzeldi... orada sessizlik, mutluluk vardı... Rostov, “Orada olsaydım başka hiçbir şey, hiçbir şey istemezdim,” diye geçirdi içinden, “bu güneşin altında tek başıma orada olmak kadar büyük bir mutluluk yoktur, burada ise... iniltiler, acı ve korku ve şu belirsizlik, şu şaşkınlık... İşte yeniden bir şeyler bağrıldı, yeniden herkes geriye bir yerlere koşuyor ve ben de onlarla birlikte koşuyorum ve işte o, işte o, ölüm, üstümde, çevremde... An gelecek ve ben bu güneşi, bu suları, bu geçidi bir daha hiç göremeyeceğim...”
Sayfa 225Kitabı okudu
"Bitmek bilmez yoksulluk, eşek gibi çalışarak geçen bir yaşam, sadece yününden değil etinden de fayda sağlanan sürü kaderi; bütün bu acılar, güneş altında eriyip giden kar gibi kayboluyor ve adalet adeta gökten gözleri kamaştıran bir nurla iniyordu. Mademki Tanrı ölmüştü, şimdi insanlar arasına eşitlik ve kardeşliği getirerek mutluluk saçacak olan adaletti! Tıpkı düşlerdeki gibi, bir gün içinde, yepyeni bir toplum doğuyordu. Her yurttaşın emeğinin karşılığını alarak yaşadığı, hayatın zevklerinden payına düşeni aldığı kusursuz ve düzenli bir memleket... Eski kokuşmuş dünya tuzla buz oluyor, suçlarından arınmış, gencecik insanlık birleşerek; "Herkes hak ettiğini alır, hak edilen şey yapılan işe bağlıdır" felsefesiyle tek bir ulusu oluşturuyordu. Bu düş durmaksızın genişliyor, güzelleşiyor, imkansızı mümkün kıldığı oranda cazipleşiyordu."
Sayfa 185 - Üçüncü Kısım, Üçüncü BölümKitabı okuyor
Özgürlük ne bir hak ne de bir olgudur, özgürlük bir ödüldür. En yüce, mutluluk açısından en verimli ödül: Bir manzara için güneş ışığı neyse, yaşamın tüm olayları için de özgürlük odur. Onu kendi çabasıyla ele geçirmeyen yaşamın tüm derin ve kalıcı sevinçlerinden mahrum kalır.
Reklam
-Ben senin yanından bir daha hiç ayrılmak istemiyorum, biliyor musun? - Niye? -Çünkü dünyanın en iyi insanı sensin. Senin yanındayken kimse bana zarar vermiyor ve kalbimde mutluluk güneş gibi parlıyor..
Tohumu çatlayan filiz, güneşe doğru amansız bir yolculuğa çıkar ve toprağı çatlatacak kadar güçlenir. Güneşe kavuşur, aydınlığa çıkar; onu inciten, zorlayan katı ve karanlık dünya geride kalmıştır; ancak hâlâ o toprağa bağlıdır ve kökleri karanlıktadır. Güneş şifa olmamıştır; mutluluk verecek, onu çiçeğe dönüştürecek ama kesinlikle şifa olmayacaktır. Filiz bu kez kendi içinde bir yolculuğa başlar. Kat ettiği çileli yolu bir de ters yönde, geriye doğru kat etmek zorundadır. Tohumunu çatlatan o katı ve karanlık dünyaya meydan okuyarak çıktığı aydınlıktan, bu defa kendisine meydan okuyup kendi karanlığının derinliklerine uzanacaktır. Güneşe kavuşmuş, onu bilmiştir ve bu bilgiyi hak etmiştir. Karanlığın derinliklerinde köklerini besleyen suyu bilmek, geçmişini onurlandırmak zorundadır.
Bugün tabiat ne kadar güzel. Kuşkusuz her gün böyle bu. Ama güzelliği görmek her zaman mümkün değil. Bakmasını bilmek gerek. Acılara, hastalığa ve yorgunluğa rağmen bakılabilir. O zaman güzelliğin içinde bütün bunlara da iyi gelen bir düşünce olduğu görülür. O "düşünce"yi bir kere ellerine geçirmiş olanlar başlarına gelen bütün sevinçlerin ve acıların külfetine daha kolay katlanabilir: Mutluluk da tahümmül ister. Onu da iyi anlamalı. Bakmasını bilmek için yapılacak neler olabilir: Düşünelim ki bazıları şöyle yapıyor: Güzelliği görmek için ona biraz yaklaşıyorlar. Ortalık henüz yavaş yavaş aydınlanırken uykuyu bırakıyorlar. Güneşin doğmasına henüz bir saat kadar var. Uyanıyorlar ve bununla birlikte, karanlığa rağmen, görüyorlar ki; gök açılıyor ve oradan Allah'ın yolladıkları bölük bölük yeryüzüne iniyor. Bunu görebilmek için, kim bilir kaç yıl onların uykularının üzerine güneş doğmadı.
Sayfa 7 - Cahit Zarifoğlu, Serçekuş, İstanbul: Beyan Yayınları, 2020:7
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.