Ne hayatlar, ne kuşlar, ne kokular, ne fotoğraflar, ne özlemler, ne sevinçler, ne acılar, ne umutlar, ne aşklar sığar şiirlerine... Ve çoğalır binlerce şair olur, kadın olur, adam olur, kapı olur, pencere olur, gökyüzü olur sonsuz bir mavi... Şükrü Erbaş'ın her kelimesine, her satırına kalbimi bıraktığım doğrudur. Her şiirinde "kuş" oluyorum mesela. Her cümlesinde başka bir gökyüzünde süzülüyorum. Sanki harfler yalnızca onun kelimelerinde "can" buluyor. Öylesine göze seslenen bir yaratım. Tüm inceliklere bu kadar güzel seslenen, ölümü, aşkı, acıyı bu kadar dokunaklı yapan başka birini daha tanımıyorum ben. Şükrü Erbaş benim için bir şairden, binlerce şiirden daha fazlası. Bazen "Ölümle konuşmaya başlamıştım" der tüm kelimeler susar, içinizde çığlık olur. "Herkesten yapılmış duvarlar adına" der tüm anılar gözlerinizde çerçevelenir. "Uyudum, sen oldum, soyundum dünyayı " der uykuya hasret kalırsınız. "Öyle zamanlar bağışladın ki, ölüm de ayrılık da yitirdi hükmünü " der göğsünüze kuşlar tüner. Bir yerde okumuştum "şiirin yaşayan tanrısı" diyorlardı Şükrü Erbaş için. Bunun üstüne bir tanımlama yapamam ben. Çok şey söylerim ama bir kavram doğuramam bu çokluktan. İyi ki Şükrü Erbaş.