Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bilmem hangi alemden bu toprağa düşeli; Yataklara serildim, cam kırığı döşeli... Kaam bir cenk meydanı, kokusu kan ve barut; Elindeyse düşünme, gücün yeterse unut! Takılıyor yerdeki gölgelere ayağım; Sanki arz delinecek ve ben yutulacağım. Bana yanmak düşüyor, yangın görsem resimde; Yaşıyorum zamanın koptuğu bir kesimde. Alırken dilenciyim, verirken de borçluyum; Kalmadı eşya ile aramda hiç bir uyum. Taş taş üstüne koysam, bozuk diyorlar, devir! Bir ok çeksem, diyorlar; peşinden koş ve çevir! Nefes alırken bile inkisar ve pişmanlık; Kimse edemez bana benim kadar düşmanlık. İşte şüpheci aklı çatlatan korkunç nokta: O ki sonsuz var, nasıl aranır dipsiz yok'ta? Olur olmaz her şey, yokluk da O'nun kulu; Bu noktaya vardın mı, el tutuk, dil burkulu. Allah'ı hakikate soran kafa ne sakat? Hakikat de ne; Hakk'ın muradıdır hakikat, Balonunu kaçırmış çocuk gibi ağla dur! Rabbim böyle emretmiş, ya dize gel, ya kudur! Hayat bir zar içinde, hayatı örten bir zar; Bana da hayat yeri "Bağlum"* köyünde mezar...
VE şimdi Bâyezid meydanı bomboşmuş. Kuş uçmuş, ak sakallı gitmiş, sevda tükenmiş, masal bitmiş. Herkes gökten düşecek elmayı beklemiş ama elma düşmekten vazgeçmiş.
Sayfa 17 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kafam bir cenk meydanı, kokusu kan ve barut, Elindeyse düşünme, gücün yeterse unut! Takılıyor yerdeki gölgelere ayağım; Sanki arz delinecek ve ben yutulacağım. Bana yanmak düşüyor, yangın görsem resimde; Yaşıyorum zamanın koptuğu bir kesimde. Alırken dilenciyim, verirkende borçluyum; Kalmadı eşya ile aramda hiçbir uyum. Taş taş üstüne koysam, bozuk diyorlar, devir! Bir ok çeksem, diyorlar; peşinden koş ve çevir! Nefes alırken bile inkisar ve pişmanlık; Kimse edemez bana, benim kadar düşmanlık. İşte şüpheci aklı çatlatan nokta: O ki sonsuz var, nasıl aranır dipsiz yok'ta? Olur ve olmaz her şey, yokluk da O'nun kulu; Bu noktaya vardın mı, el tutuk, dil burkulu. Allah'ı hakikate soran kafa ne sakat? Hakikat de ne; Hakkın muradıdır hakikat. Balonunu kaçırmış, çocuk gibi ağla dur! Rabbim böyle emretmiş, ya dize gel, ya kudur!
Hâlim
Bilmem hangi alemden bu toprağa düşeli, Yataklara serildim cam kırığı döşeli. Kaam bir cenk meydanı kokusu kan ve barut, Elindeyse düşünme,gücün yeterse unut! Takılıyor yerdeki gölgelere ayağım, Sanki arz delinecek ve ben yutulacağım. Bana yanmak düşüyor yangın görsem resimde, Yaşıyorum zamanın koptuğu bir kesimde Alırken dilenciyim veririken de borçluyum, Kalmadı eşya ile aramda hiç bir uyum Taş taş üstüne koysam bozuk diyorlar devir, Bir ok çeksem diyorlar peşinden koş ve çevir! Nefes alırken bile inkisar ve pişmanlık, Kimse edemez bana benim kadar düşmanlık. İşte; şüpheci aklı çatlatan korkunç nokta; O ki,sonsuz var,nasıl aranır dipsiz yokta Varlıkta, yoklukta herşey onun kulu, Bu noktaya vardım mı el tutuk dil burkulu! Allah’ı hakikate soran kafa ne sakat, Hakikatte ne? Hakkın muradıdır hakikat. Balonunu kaçırmış çocuk gibi ağla dur, Rabbim böyle emretmiş ya dize gel ya kudur! Hayat bir zar içinde hayatı örten bir zar Bana da hayat yeri “Bağlum”köyünde mezar... 1982
Sayfa 308 - Büyük Doğu 67. Baskı 2009Kitabı okudu
Filiz ali(Sabahattin Ali’nin kızı)
Filiz Ali: Umut burada… Bu topraklar, bu ülke bizim Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de vurulduğu yerde saat 15.00’te yapılan anmada bu yılki konuşmayı Filiz Ali yaptı. Ali’nin anmada yaptığı konuşma şöyle: “Sevgili Hrant, 12’nci kez, seni aramızdan alan karanlığa karşı, senin ve ailenin yanında durmak için, ellerinle kurduğun, büyüttüğün gazeten
“Ala­ad­din ve si­hir­li lam­ba­sı” he­men her­ke­sin bil­di­ği bir ma­sal­dır. Bu ma­sa­lın yi­ne de işa­ret et­ti­ği bir ha­ki­kat var: İn­san’ın is­tek­le­ri son­suz­dur. Bu ne­den­le in­san is­tek­le­ri­ni tat­min için sü­rek­li bir si­hir­li lam­ba arar. İs­tek­le­ri olan­lar dai­ma bir lam­ba arar­lar; hat­ta bu­lur­lar. Hiç şüp­he­siz bu­ra­da dik­kat edil­me­si ge­re­ken bir nok­ta var: Her si­hir­li lam­ba­dan cin çık­maz. An­cak sö­mür­ge­ci ka­pi­ta­liz­min bu­ra­da­ki çö­zü­mü de dâ­hi­ya­ne­dir: Ki­şi’ye si­hir­li lam­ba­dan her an bir cin çı­ka­bi­lir his­si­ni ka­zan­dır­mak: “Si­hir­li lam­ba­nı bul ve bek­le; her an cin çı­ka­bi­lir [Si­ze de çı­ka­bi­lir].” Çağ­daş ha­yat her ya­nın si­hir­li lam­bay­la dol­du­rul­du­ğu ve ba­şın­da on­la­rı ovuş­tu­ran, ovan in­san­la­rın bu­lun­du­ğu bir gü­rül­tü mey­da­nı… Prof.Dr.İhsan Fazlıoğlu
Reklam
Derin sularda yalnız bir mümin: Garaudy 1
Yıldız Ramazanoğlu son aylarda Roger Garaudy okumaları yapmakta idi. Okumalarının sonucunda Garaudy’nin Türkçedeki mütercimi Cemal Aydın ile uzun, dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdi. Garaudy üzerine yapılmış bu derinlikli ve ne yazık ki bir “ilk” olan önemli söyleşiyi sizlere sunuyoruz. Cemal Aydın, 1948 Isparta, Şarkikaraağaç doğumlu. İstanbul
Hâlim
Bilmem hangi alemden bu toprağa düşeli; Yataklara serildim, cam kırığı döşeli… Kafam bir cenk meydanı, kokusu kan ve barut; Elindeyse düşünme, gücün yeterse unut! Takılıyor yerdeki gölgelere ayağım; Sanki arz delinecek ve ben yutulacağım. Bana yanmak düşüyor, yangın görsem resimde; Yaşıyorum zamanın koptuğu bir kesimde. Alırken dilenciyim, verirken de borçluyum; Kalmadı eşya ile aramda hiç bir uyum. Taş taş üstüne koysam, bozuk diyorlar, devir! Bir ok çeksem, diyorlar; peşinden koş ve çevir! Nefes alırken bile inkisar ve pişmanlık; ""Kimse edemez bana benim kadar düşmanlık."" İşte şüpheci aklı çatlatan korkunç nokta: O ki sonsuz var, nasıl aranır dipsiz yok’ta? Olur olmaz her şey, yokluk da O’nun kulu; Bu noktaya vardın mı, el tutuk, dil burkulu. Allah’ı hakikate soran kafa ne sakat? Hakikat de ne; Hakk’ın muradıdır hakikat, Balonunu kaçırmış çocuk gibi ağla dur! Rabbim böyle emretmiş, ya dize gel, ya kudur! Hayat bir zar içinde, hayatı örten bir zar; Bana da hayat yeri “Bağlum”* köyünde mezar…
Sayfa 308
Meselâ: Ondördüncü Söz'ün Zeyli'nin haşiyesinde denildiği gibi: Pek çok mu'cizatlı bir usta, bir tırnak kadar bir odun parçasından yüz okka muhtelif taamları, yüz arşın muhtelif kumaşları yapsa; bir adam, o odun parçasını gösterip dese: "Bu işler tabiî ve tesadüfî olarak bundan olmuş." O ustanın hârika san'atlarını, hünerlerini hiçe indirse; ne derece bir hamakat ve dalalette bir hurafet ve hezeyan olduğu gibi; aynen öyle de: Çam ve incir ağacı gibi binler hârika san'atları tazammun eden bir mu'cize-i kudreti, nohut gibi iki çekirdeği gösterip: "Bunlar bundan olmuş" demek; veya küre-i havayı bir konferans meydanı ve zemin yüzünü bir dershane ve bir mekteb-i irfan hükmüne getiren ve hadsiz nimetleri tazammun eden ve hadsiz şükürler ile mukabele etmek lâzımken ve beşerin saadet-i ebediyesindeki ihsanat-ı İlahiyenin bir muaccel(Haşiye): numunesi ve hiçbir şübheyi bırakmayan ve doğrudan doğruya hazine-i rahmetten ihsan edilen bir hediye-i Rahmaniyeye radyo namını takmakla, bu elektrik ve havanın temevvücatı namını vermek ile, o yüzbin nimetlere küfran perdesini çekmek, -aynen o misal gibi- maddiyyunların ve ehl-i dalaletin hadsiz bir divanelikleridir ki; hadsiz bir cinayet olup, hadsiz bir azaba onları müstehak eder. Haşiye:Bu kelimede büyük bir hakikat hazinesinin anahtarına işaret var. Emirdağ-2 - 122
161 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.