Sonra ne gördüm bil bakalım! Bir uçurtma!
İlk kez seninle birlikte görmüştüm geçen yıl. Ben ne olduğunu bilememiştim de sen demiştin uçurtma diye. Kocamandı senle gördüğümüz. Bizim goğümüzdeydi hem. Bu seferki o kadar büyük değildi. Ama maviydi onun gibi. Abiye dedim ki:
"Bak uçurtma kaçmış!"
"Hani bakayım! Nereden kaçmış?"
"Bizim göğümüzden kaçmış. Ama onu sakın vurma!" Ağabeyin gözleri doldu ben böyle deyince. Bana simit aldı. Babam gibi.
Ağabey uçurtmayı vurmadı. Belki annemi de vurmazdı. O uçurtma nasıl kaçmış İnci?
Hayatımda biri vardi
öyle çok sevdim ki onu, böyle bir sevgi olmadi hayatimda.
Hani insan bazi güzel seyleri sonsuza dek sürecek zanneder
ya, iste öyle sevdim onu... Sonra mi? Sonrast işte ayrildik..
İlk iki gün o kadar acımadı, alışırım sandım
Sonra batmaya basladi bazi seyler.
Bir hafta sonra byle bir sancı yerlesti ki; Allah'm, böyle bir
acı olamaz!
Sonra anladim içim kan ağlıyormuş.
Sonra düzelmeye çalıştım, üstelik kabahatim bile yokken..
Ama birdaha hiçbir sey düzelmedi.
İçimdeki acidan uyuyamadim, gülmeyi unuttum, evden
çıkamadım, kimseyle konuşmadım, ağlamaktan tükendim..
Belki dedim, belki arar, sorar. Ama aramadi...
Hiç düşmedim mi aklına
Hiç çalmadı mı o şarkı
O sahil, o ev, o ada
O kırlangıç da mı küs bana
Sanırdım ki aşklar ancak
Filmlerde böyle...
Ben hâlâ dolaşıyorum avare
Hani görsen, enikonu divane
Ne yaptıysam olmadı, ne çare
Unutamadım, gitti!
Petersburglu üç general, yumuşacık koltuklara oturmuş, bir yandan sohbet etmekte, bir yandan da şampanyalarını yudumlamaktadırlar. Dostoyevski'nin deyişiyle: 'güzel ülkemizin değerli çocuklarının' kalkınma hareketlerine giriştikleri yıllardır. Rusya'da çarlığın çözülmeye başladığı, pek çok şeyle birlikte askerî bürokrasi ile
Ben bu kitabı yıllar önce almış ama bir türlü okuyacak cesareti toplayamamıştım. Bazı kitaplar için zihnin gerekli olgunluğa erişmesi gerektiğini düşünüyorum ki haklıyım bence zamanında okumuşum çünkü beni yıktı, geçti, kendime getirdi. 1950'li yıllarda geleceğin karanlığını düşlenerek yazılmış olan bu kitap ateşten oluşuyor. Okuyanı da
"Kişinin yaşamı, uzaklıklar ile yakınlıklar arasında yürür : kişi, ne yaparsa yapsın, hep, ya, birşeylere —birilerine— yaklaşıyor, ya da birşeylerden —birilerinden— uzaklaşıyordur — hiçbirzaman, biryerde —birileri ile birlikte—, duruyor değil: hep yürüyor..."
Tamda bu cümlelerle başladı kitabın heyecan noktası....
Oruç Aruoba,hani hep