Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hasan Ekici

Eğer yaratan bir Tanrı varsa, erkek olsun, kadın olsun ya da hangi zamirle anılıyor olursa olsun, hiçbir şey bilmeden ve anlamadan tapan kalın kafalı birini tercih eder mi? Yoksa, taraftarlarının gerçek evrene bütün giriftliğiyle hayranlık duyanını mı tercih eder? Bence bilim, hiç olmazsa kısmen, bilgiye dayalı tapmadır. Benim derin inancım şu ki geleneksel anlamda bir tanrı varsa o takdirde bizdeki merak ve zekâ bu tanrı tarafından bahşedilmiştir. Evreni ve kendimizi keşfetme tutkusunu bastırırsak bahşedilen bu armağanları takdir etmekten âciz duruma düşeriz. Öte yandan, eğer geleneksel türde bir tanrı mevcut değilse, o takdirde, merakımız ve zekâmız son derece tehlikeli olan bir dönemde hayatta kalmamızı sağlayan araç gereçler olacaktır. Her iki durumda da öğrenme müteşebbisliği bilimle uyum içindedir; dinle de uyum içinde olmalıdır ve bu insan türünün gelişip iyileşmesi için şarttır.
Reklam
1816 yılında, Baltimore kentindeki eski bir tapınağın duvarına kazılmış bu metin, şöyle diyor: Gürültü ve patırtının ortasında sükünetle dolaş; Sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak, açıkça gerekmedikçe Herkesle dost olmaya çalış. Ama kimseye teslim olma. Telaşsız ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak
Ama insanın dili çok az kişinin egemen olabildiği bir canavardır. Durmadan kafesinden çıkmak için çırpınır ve eğer zaptedilmezse vahşileşip size acı çektirebilir. Güç kelime hazinelerini çarçur eden insanlara gelmez.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanlar kim daha yürekliyse onu takip ediyor, onun dediklerini doğru kabul ediyorlar. Kim daha çok nefret ediyorsa nefret ettiklerinin yasa koyucusu kabul ediliyor, kim daha cesur davranıyorsa her konuda haklı sayılıyor! Şimdiye kadar böyleydi, bundan sonra da böyle olacak. Bunu görmemek için kör olmak gerek!"
"Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!..."
Reklam
Bir insanı değerlendirmek için nelere sahip olmadığına değil, sahip olduklarıyla neler yaptığına bak.
Yaşam merak edeni, iletişim kurup ilişki geliştireni, işbirliği yapıp üreteni ödüllendirir.
Bir de Kanadalı teknisyenin anlam verme sistemi var. Onun da temelinde şöyle bir anlayış bulunmaktadır: Allah, evreni yaratmadan önce onu tasarladı, evrenin işleyişinin temelindeki ilke ve süreçleri belirledi. Insana öyle bir akıl verdi ki, Allah'ın verdiği bu akılla insan evrenin temelindeki ilke ve süreçleri anlama ve keşfetme yeteneğine kavuştu. İnsan Allah'ın verdiği bu potansiyele sahip çıkmalı, saygıyla ve inatla içinde yaşadığı evreni anlamaya çalışmalıdır. Evreni keşfettiği oranda Allahı keşfeder. Allah'ın insandan beklediği de budur. Bu nedenle çiftçi toprağına, tohumunu, iklimini tanımalı ve elde ettiği bilgiler çerçevesinde çiftçilik yapmalıdır. Mısırlı çiftçinin kullandığı birinci anlam verme sistemi sorgusuz sualsiz kabul etmeyi ve itaat etmeyi vurgulamaktadır. Bireyin sorumluluğu sadece itaat edip kendinden bekleneni olduğu gibi uygulamaktan ibarettir. Kanadalı teknisyenin kullandığı anlam verme sistemi bireyi gözlemlemeye, sorgulama- ya, araştırmaya, keşfetmeye yöneltmekte ve bunları yapmaktan bireyi sorumlu tutmaktadır. Ben bir düşünür ve bilim insanı olarak evreni ve yaşamı Kanadalı teknisyen gibi anlamaya çalışıyorum..
"Halka değişiklikten, yeni bir iktidardan bahsedersiniz ama halk ekmeğine bakar. Onu garanti edebiliyorsanız mesele yoktur, edemezseniz sızlanmalar başlar."
VAZGEÇENLER ASLA KAZANAMAZ VE KAZANANLAR ASLA VAZGEÇMEZ...
Reklam
Eğer yenilgiye uğradığını düşünürsen yenilirsin. Eğer cesaret edemediğini düşünürsen edemezsin. Kazanmak ister, ama kazanamayacağını düşünürsen, Kazanamayacağın neredeyse kesindir. Eğer kaybedeceğini düşünürsen kaybedersin, Çünkü biz gördük ki, Başarı insanın iradesiyle başlar, Her şey kafanın içindedir. Eğer dışlandığını düşünürsen dışlanırsın, Yükseleceğini düşünmelisin, Bir ödül kazanmadan önce, Kendinden emin olmalısın. Hayattaki kavgaları her zaman Güçlü ya da daha hızlı olan kazanmaz, Ama er ya da geç kazanan insan, KAZANABİLECEĞİNİ DÜŞÜNENDİR!
Buradan da anlaşıldığı gibi cahil insanın amacı kendisini geliştirmek, bilgiye yönelmek ve bir şeyler öğrenmek değildir. Onun hiç böyle gayesi, zorunlulukları ya da arzusu yoktur. Onların mutluluğu tamamen şehvet ve mal düşkünlüğünden ibarettir, istedikleri şeyler olduğunda onlar kendilerini çok mutlu hissederler, ancak istedikleri şeyler olmadığında ise tamamen mutsuzdurlar...
Buna karşılık insan zihni tek başına, anı ve duyumlardan oluşan ve fikirsel eşleşmelerin sınırsızca gerçekleşebildiği devasa bir ormanı temsil eder.
Uymamız gereken yegâne yasalar fizik yasaları ve kendi kendini yaratmış küçük tanrılar olarak kimseye hesap vermiyoruz. Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz. Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?
Adaletsiz ayrımcılık zamanla daha iyi değil, daha kötü hale gelir. Para parayı, fakirlik de fakirliği çeker. Eğitim daha fazla eğitimi, cehalet daha fazla cehaleti doğurur. Bir dönem tarihin kurbanı olanların, tekrar kurban olması yüksek ihtimaldir. Aynı şekilde, tarihin zamanında ayrıcalık tanıdığı kesimlerin tekrar ayrıcalıklı olma ihtimali yüksektir.
48 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.