Sevgili yazarımızın "senden önce ben " kitabının devamı olan 3. kitabı da beğenerek okudum .
Öncelikle şunu dile getirmeliyim ki çoğu okuyucunun bu kitap analizinde kitabı gereksiz bularak sadece ilk kitapla sınırlı tutulmasını istemiş,bazen bazı yorumlara hak verdiğim yönler olsa da asla böyle bir düşünce benimsemem.Çünkü Louisa Clark'ın maceralar ve sürprizlerle dolu hayatı benimde hayatımda yer edindi ve her anını merak eder oldum .
Okuyucu sürükleyen bu 3 roman da kesinlikle okuyan kişiye bir sürü şey katmıştır eminim.
Gelgelelim kitabın ana temasına : Louisa Clark yepyeni bir ülkeye giderek Will'in onu her defasında ' hayatı cesurca yaşa Clark '
dediği şeyi yapmak için bir fırsat geçmiştir eline. Louisa Will'den sonra tekrar yaşama tutunmaya çalıştığı ve hoşlandığı Sam' i bile yaşadığı yerde bırakarak hayallerine giden yolda gitmeye karar vermesi ile başlar .
New York'ta hiç alışkın olmadığı bir dünya ile karşılaşır.Bazen çok ruhunda yaralar bıraksa da bu koskoca şehir Louisa sonunda kendini bulur ve hayatı Will'in dediği gibi artık cesurca kendi benliği ile ve unutmadan tekrar aşık olduğu ambulansçı Sam ile yaşamaya yeniden başlar.
Aşık olduğum bu 3 kitabın ve Louisa Clark'ın hayatımda hep yer edineceği bir son oldu benim için .
Teşekkür ederiz bize böyle kitaplar yazdığın için hep sevgiyle kal JoJo moyes
Önce filmini izlediğim, filmine hayran olup defalarca izlediğim, her izlediğimde aynı şeyleri hissedip, aynı yerlerde ağladığım, hayatımda çok özel bir yere sahip olan bir aşk hikayesi...
Genelde filmini izlediğim kitapların kitabını okumam ya da kitabını okuduklarımın filmini izlemem çünkü hep hayal kırıklığı yaratır bende. Tabi bu konuda istisnalar da yok değil. Bu istisnalardan birisi de Aynı Yıldızın Altında oldu. Önce filmini izlediğim için kitabını okuyayım bir de dedim ki genelde kitaplar daha daha güzel olur filmden. E filmi çok seviyorsam kitabı da daha çok severim diye düşündüm. Kitapla film %98 aynı. Sadece filmde bazı çıkarılan yerler var ve çok önemsiz detaylar bana göre çıkan yerler, olmasa da olurmuş ve filmde olmuştu zaten. Beklentim boşa çıkmadı, sevdiğim bir filmi okumak da beni ayrıca çok mutlu etti.
Kitaba gelecek olursam da kanserli olan Hazel ve Augustus destek ekibinde bir şekilde tanışıp önce arkadaş sonra flört oluyorlar hatta birbirlerine aşık oluyorlar. Bu çok kırılgan aşk hikayesini okurken de tabi ne yazık ki hayatın acımasız tarafını da çok kez görüyoruz. Kitap hakkında spoiler vermek istemiyorum eğer bu tarz şeyleri okumayı seviyorsanız kesinlikle okuyun, ya da filmini izleyin. Keyifli okumalar
Kendimi daima etrafımdakilerin hepsinden akıllı sayar, hatta inanır mısınız, bazen bu yüzden utanç duyardım. Zaten hayatımda kimsenin yüzüne doğruca bakamaz, hep bakışlarımı kaçırırdım.
Genç rüzgarım, düşünce okurum Livaneli... Ben doğmadan önce yayımladığı kitaplarını okuyup okuyup günümüze geldim. Yetiştim yani genç rüzgarın hızına. Bu kitapta bir çaba, bir direniş, dünyayı değiştirme planı olan bir genç var.Bu kitapta gençlere inanan bir adam var. Ömrünün en zor zamanlarında bile sanata sığınmış biri var. Bir sığınak bir baraka sanat.Bu güzel ömrün güzelleştirdiği yazarın anıları var. Doludizgin koşan bir atın rüzgarı var. Kendine inanmayı, sanatınızın elinden tutmayı öğretiyor size Livaneli. Umudun bâki kalmasından yana. Tüm her şeyi hesaba katarak sesleniyor bize "Dünyayı güzellik kurtaracak." diye. Güzellik kurtarır mı bilmem ama Livaneli benim içimden, hayatımdan bir şeylerin kopup gitmesine izin vermeyerek benim için çok şey kurtardı. Genç olan, diama diri kalan fikirleriyle ölümsüzlüğü ilan etmiştir benim hayatımda. Umudunuzu yeşertmek istiyorsanız, uzanan bir el bekliyorsanız okumanızı tavsiye ederim. Unutmayın Rüzgarlar hep gençtir!
Nietzsche, Gezgin ve Gölgesi kitabında özgürlüğün "yeni zincirleri hissetmemekten" başka bir şey olmadığını dile getirir. Kanımca, bu dile getiriş yeni zincirlerin devamlılığını da iddia etmektedir.
Kendi hayatımda tecrübe ettiğim şeyleri bu açıdan bir kez daha dile getirmeye çalışırsam tek ve ortak bir cümle olarak, Nietzsche'den esinlenerek, şunu söylemem gerekir: Zincirlerim onları fark edişimin her seferinde güçlerini yitirdiler, bileklerimde bıraktıkları izlerimde kendi hırsımı gördüm, "bağımlılık hırsımı"
Zincirleri taşımayı öğrenmek mi gerekir, bırakmak mı? İçimizde bitmek bilmeyen özgürlük isteğinden dolayı bu sorunun cevabı hep hazır ve bellidir, bilirsiniz. Her yeni zincirde, bu özgürlük isteğim pekişti, tavrım ve yöntemim de değişti fakat en sonunda evet ben de Nietzsche'nin dediği gibi zincirleri hissedememe durumuna çok kez düştüğümü fark ettim. Kendimce şu sonuca vardım: Her özgürlük isteği, yeni zincirlerini, yeni bağlılıklarını da beraberinde getiriyordu. Yine Nietzsche'nin tabiriyle, özgür görünüşlülük vardı; özgürlük değil.
Şimdi ise, Nietzsche ne derse desin, uzun süredir taşıdığım "zincirlerimden" yakın zaman içinde kurtulduğuma odaklanıp ruhumun dansını hissetmek istiyorum. Özgürlüğün görünüşüyle yetinmek istiyorum de denilebilir buna ve kitabıma bu yüzden şu şarkıyı dinleyerek devam edeceğim.
Bazen şarkıları sözlerinden çok ritimleri ve hissetrirdikleri nedeniyle dinleriz, belki alakasız görünse de ilk başta bu düşüncelerimi tamamlayan ses ve ritimi bu şarkıda buluyorum. youtu.be/iu_wpvOgIfI
Zincirlerinizi fark edip, çözebilmeniz dileğiyle...
Kitabın her bir sayfasında gözlerim dolarak okuduğum sevgi dolu duyguları, yaşantıları ve düşünceleri incelemek haddime mi bilemem ama beni bu kitap çok derinden etkiledi ve hayatımda bazı şeyleri gözden geçirmemi sağladı. Keşke hiç bitmeseydi dedim ve bittiğini kabullenemedim. Her mektupta Sabahattin Ali'nin biricik karısı Aliye Hanım'a