Nefsinde yemeğe karşı istek ve oburluk görünce düşünüp şöyle denmelidir: "Bu, hayvanların sıfatıdır. Eğer yemek ve cinsi ilişki bir kemal olsaydı muhakkak ilim ve kudret gibi Allah'ın ve meleklerin sıfatlarından olurdu. Hayvanlar bunlarla sıfatlanmazdı.
Sayfa 304 - Merve YayınlarıKitabı okudu
- Demek ki, Adeimantos, felsefeyle düşüp kalkmaya layık insanlar küçük bir azınlıktır. Bunlar iyi bir eğitim görme mutluluğuna ermiş, yurdundan uzaklara sürülmüş, kötü etkilerle bozulmayarak felsefeye bağlı kalmış birçok soylu insan ya da küçük bir devlette doğmuş, onun yönetme işlerini küçümseyip politikaya karışmamış seçkin birkaç aydındır. Bunlara, gördükleri işi haklı olarak bir yana atıp, asıl yolları olan felsefeye geçen birkaç kişiyi de katabiliriz. Felsefede dostumuz Theages gibi kalanlar da olabilir. Her şey Theages’i felsefeden uzaklaştırmaya zorluyordu, ama sağlık durumundaki bozukluk onu politikadan kaçıp felsefeye bağladı. Bana gelince, beni dürten bir başka şeytan var içimde, sözünü etmeye değmez, geçmişte bir başka örneğini de göstermek zordur. İşte bu küçük azınlıktan olan kişi, felsefenin tadına varır. Çoğunluğun ne çılgın olduğunu, hiçbir politika adamının doğru dürüst düşünemediğini, ölümü göze almadan, kimsenin onunla birlikte doğruluktan yana gidemeyeceğini anlar. Azgın hayvanlar arasına düşüp de onlarla işbirliği etmek istemeyen biri gibi, tek başına bu azgın sürüye karşı kafa tutamayacağını, ne devlete, ne dostlarına ne de kendine yararı dokunmadan ölüp gideceğini görür, görünce de bunu, kimsenin işine karışmayıp rahatına bakar. Fırtınaya yakalanıp da rüzgârın savurduğu toz, yağmur sağanağından korunmak için bir duvarın arkasına sığınan yolcu gibidir. Çevresinde olup biten yolsuzluklar, haksızlıklar ortasında temiz kalmakla kendini mutlu sayar. Güzel umutlara bağlanıp, iç rahatlığıyla hayattan çıkar gider.
Sayfa 208Kitabı okudu
Reklam
SARHOŞ KARINCALAR Sör John Lubbock ,iki farklı karınca yuvasından karıncalar aldı . Onları viskiyle sarhoş ettikten sonra , bilinçsiz hayvanları yuvalardan birinin yanına ,su yakınlarına bir yere bıraktı. Karıncalar yuvadan çıkarak bu rezil durumdaki hayvanları inceleyip aralarında tartıştılar. Ardından arkadaşlarını yuvaya taşıyıp yabancıları da suya attılar. Sör John ,bu deneyi birkaç defa tekrarladı . Bir süre boyunca ,ayık karıncalar aynı şeyi yapmaya devam ettiler . Arkadaşlarını eve taşıyıp yabancıları suya ittiler. Fakat çabalarının boşa gittiğini görünce , sonunda sabırları tükendi. Hem arkadaşlarını hem de yabancıları suyun dibine gönderdiler . Şimdi . Bu iç güdü mü yoksa deneyimlerinin tamamen dışındaki yepyeni bir olay üzerinede yaptıkları düşünceli , zekice bir müzakere mi? Sonunda karar aldılar , cezaya çarptırdılar ve hüküm verdiler.
bence bunu herkes okumalı.davranış olarak da farklı değiliz
Birkaç yıl önce primatların kendilerine veri­len bir ödevi, salatalık dilimleri karşılığında seve seve yaptığını ama başkasına tadı çok daha iyi olan üzümlerin verildiğini gördüğünde yapmayı bıraktığını tespit etmiştik. Salatalık yiyenler sinirleniyor, ellerindeki sebzeleri yere atıyor ve grev yapıyorlardı. Gayet güzel bir yiyecek, bir arkadaşlarının daha iyisini aldığını görmeleri sonu­cu yenemeyecek bir şeye dönüşüyordu. Buna "eşitsizlik nefreti" adını taktık ve köpekler de dahil başka hayvanlar üzerinde bu konuda in­celemeler yapıldı. Köpekler bir numarayı hiçbir ödül almadan tek­rar tekrar sergileyebiliyordu ama başka bir köpeğin aynı numara karşılığında sosis kazandığını görünce hemen bırakıyordu.
"Siz hiç bahar olmayı denediniz mi? Taşa, toprağa, bitkilere, hayvanlara değil; insanlara bahar olabildiniz mi hiç' Onların gönüllerinde bahar çiçekleri açtırabildiniz mi' Baharı bekler gibi sizi beklediler mi' Sizi görünce gözlerinin içi güldü, yürekleri aydınlandı mı' Yoksa sizi görenler hep sonbahar veya kışı mı hatırladılar' Bizler de bahar olabilsek diyorum, bütün yaratılmışlara... Hatta taşların altındaki yılanlara bile... Evet, yılanlar da baharı bekler; yeter ki biz bahar olabilelim.."
Hayvanlar Nasıl Yas Tutar?
(...) Melanie’nin bir maymunla kurduğu ilk derin bağ, Archie isimli bir orangutan olmuştu. Bir gün, onun rutin fiziksel muayenesine eşlik etmek için kafesine girdi. Bu muayenenin gerçekleşmesi için Archie’ye onun hareketsiz hale getiren bir ilaç veriyoıdu. Muayenesi sırasında Archie, nefes almamaya başladı. Hayvanat bahçesinin veterineri Mitchell Bush, onu geri getirmek için kahramanca bir çaba sergiledi. Kırk beş dakika boyunca Archie’nin göğsüne bastırarak CPR uyguladı. Öyle büyük bir çaba harcadı ki, sonunda Archie’nin göğüs kemiği çatladı. Sonunda Archie’nin yanındaki herkes, orangutanın öldüğünü kabul etmek zorunda kaldı. Melanie, Archie’nin yanından uzaklaşırken, onun Archie için ağladığını kafeslerinden net bir şekilde gören birçok maymunun yanından geçti. Melanie, o zamanki ağlayışını çok aleni bir ağlamadan ziyade sessiz bir ağlama olarak hatırlıyor. Sadece gözyaşlarını durduramadığı bir ağlama... Melanie, Ham’in onu izlediğini görünce, dönüp ona sesli bir şekilde, ‘’evet, *Ham, çok üzgünüm’’ demişti. Bunun üzerine *Ham, yavaş ve nazik bir şekilde hareket ederek kalın parmaklarından birini kafesin parmaklıkları arasından geçirip Melanie’nin yanağındaki bir gözyaşı tanesine dokundu. Sonra bu gözyaşını kokladı ve onun tadına baktı. Melanie, o anı ‘’ Empatisini hissettim’’ diye hatırlıyor, ‘’ Birinin ‘ beni anladığını’ hisssettim’’ diyor. (...) *Ham, başka bir orangutan.
Sayfa 118 - RaskolnikovKitabı okudu
Reklam
568 öğeden 161 ile 170 arasındakiler gösteriliyor.