Birbirinden bağımsız gibi görünen 8 hikaye var kitapta fakat hepsi birbiriyle bağlantılı. Mustafa Kutlu o kadar usta ki; en başta ve en sonda ki hikayeleri kitaptan çıkarsan hepsi başlı başına bambaşka manalarda hikayeler olur. Baştaki ve sondaki hikayeler ise taşrada rençperlik yaparken şeyhi tarafından bir anda, kendisinden sonra yerine onun geçeceğini bildirip vefat etmesiyle yeni şeyhin hayatının değişimini ve kendine dönüşünü anlatıyor. Şeyhlik makamına getirilen zatın muhasebesi hepimize örnek teşkil edecek durumda. Aynadan kendisiyle yüzleşmesinden sonra aslında görüntüsüyle kalbinin farklı olduğunu farkedip cübbesini ve sarığını çıkarıyor. Ve sır oluyor...
Arada ki hikayelerde ise kendisine şehirde iken gelen gazeteci, siyasetçi, iş adamları ve çeşitli günaha batmış kişilerin ona geliş hikayelerini anlatıyor. Özellikle son bölümde karşılaştığı 3 çocuktan: ilki kendisini onarıyor, nefsini terbiye ediyor (elif iken dal oldum diyor). İkincisi kendisini yeniden buluyor (içimin içinde sönüp küllenmiş ateşte bulunan o bir tek kıvılcım parladı. Aşkın alevi kalbin buzlarını eritti diyor). Sonuncusu ise bambaşka bir yerde, yapması gerekeni başka bir mekanda yapıyor. (Var olan varlığım yok olmuş, yoktan var edilmiş idim diyor).
Sır'rın ne olduğu bizim özümüzde saklı. Neyi aradığımız, aradıklarımızın ne olduğuda hep orda. Anlamlı ve güzel bir hikayeydi Sır. Sırrı anlamak öyle kolay değil, sadece okumak ile olmaz, derin manayı keşfetmeye de çalışmak lazım. Şu söz belki her zaman aklımızda bulunmalı:
"Aramakla bulunmaz... Ama bulanlar ancak arayanlardır."