Paulo Coelho’dan "Simyacı" adlı eserini okumuştum. Orada da yaşamın anlamı ile ilgili oldukça felsefi şeyler vardı. Bu eserinde olduğu gibi. Veronika Ölmek İstiyor, bir kadının güzel, çevresi geniş, zeki ve her şeye sahip olmasına rağmen intihar etmek istemesiyle başlıyor ve daha sonrasında bir akıl hastanesine düşüyor. Veronica karakterinin genel olarak hayatta kendisinin istediği bir şeyi yapmadığını görüyoruz, hiçbir şey arzulamıyor. Yasak olan hiçbir şeyi yapmıyor. (Bu durumu Stefan Zweig’ın Olağanüstü Bir Gece adlı eserindeki baş kahramana benzettim.) Ve hatta sadece annesi ile babasının isteklerini yapan bir kadın. Daha sonra yaşamın anlamını keşfediyor. Kitapta sadece Veronica’nın değil diğer başka kişilerin de öyküsü anlatılır. Zedka, Eduard, Mari’nin de yaşamları anlatılıyor. Ki özellikle Mari’nin hikâyesi baya etkiledi beni. Kitapta aslında karakterlerin diğer insanlardan farklı olduğu için biraz "Deli" muamelesi gördüğünü biliyoruz. Doktor Igor, Mari’ye sen diğer insanlar gibi olmak istedin, bu yüzden buradasın demesi buna işaret. Hepsi toplumda diğerlerine farklı gelen şeylerden dolayı dışlandılar. Örneğin Büyükelçinin oğlu Eduard, ressam olmak istiyordu ve ailesine bu ütopik geldi. Veronica bir sanatçı, piyanist olmak istiyordu olamadı. Mari, birilerine yardım edip avukatlığı bırakmak istiyordu. Tüm bunları yapamamak, hayatı diğerleri gibi yaşamak bu karakterlerin hepsini bir ölçüde buraya getirdi. Ayrıca Eduard ve Veronica arasındaki ilişki de güzeldi, oldukça beğendim. Hayatın anlamını, ölümle ilgili birçok şey görüyorsunuz. İyi okumalar.