Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Lenin’den sonra iktidara gelen Gürcü asıllı İosif Stalin istibdat dönemini başlattı. Bu uygulamaya “yıldırma ve Sovyetleştirme politikası” da denilmektedir. Bu politika Kırım’da, tarımın kolektifleştirilmesini, Kırım Türklerinin kültür, dil, yazı ve hayat tarzının her yönüyle Ruslaştırılmasını ifade ediyordu. Yani Lenin’in başlattığı Tatarlaştırma siyaseti, Sovyetleştirme siyasetine dönüştü."
Çünkü Türk demek; dil demektir. Türklüğün en temel taşı Türkçe'dir. Türk, Türk'üm diyen ve her yönüyle, her şeyden önce Türkçe konuşandır.
Reklam
Peygamber (S.A.V) Efendimiz Hazretlerini görüp ona iman eden zatların hepsi de mübarektir, mukaddestir, her yönüyle hürmete lâyıktır. Onların kıymet ve şerefleri ümmetin diğer bütün fertlerinden pek yüksektir. Bu da Resul-ü Ekrem (S.A.V) Efendimiz ile görüşmek şerefine nail olmalarının ve İslam dinine ilk evvel hizmet etmiş bulunmaları-nın bir meyvasıdır, bir mükâfatıdır. Bunun için biz o yüksek zatların hepsine de istisnasız hürmet ve muhabbet ederiz. Onlardan bazılarının aralarında meydana gelmiş olan bazı hâdiseler, birer ictihada, birer ilâhi hikmete dayanmış olduğundan biz o hâdiseleri kurcalamayız, o hâdiselerden dolayı hiçbirine (hâşâ) dil uzatamayız. Resulullah (S.A.V)in ve diğer din büyüklerinin bizlere emirleri, tavsiyeleri bu şekildedir. ALLAH’a hamd olsun ehli sünnetten olan bütün müslümanlar, bu şekilde hareket eder, bütün Ashab-ı Kiram’ı “Radiyallah’ü Teâlâ anhüm = ALLAH Teâlâ onlardan razı olsun” diye hayır dua ile, hürmetle anar.
Sayfa 623 - Çelik YayıneviKitabı okudu
Humboldt, dilin bir ulusun ruhunun dış görünüşü olduğunu belirtmekte "ulusun dili ruhudur; ruhu da dili" demektedir.
Sayfa 65
"Biz Kâinat tarafından görülürüz!"
- Madde de canlı ve kendi orijininin -hey'et ve özünün- korunması için direniyor; yine, sadece bir kısım tasavvuf ehlinin anlayabildiği bir dilleri var. Neticede, kendi mertebelerine mahsus bir şuurları. Tabiat, onun huyu ve içindeki çeşitli bitki-hayvan varlıkları kadrosunun tamamı; hepsi kendi mertebesinde canlı ve dil sahibi-şuurlu, hayvanî sureti ve özellikleriyle insan da bu tabiatın içinde ve ruh yönüyle bütün kâinatı bütün varlıklarıyla ihata eden bir istidat genişliğiyle Kâinat'tan farklı. Bahsettiğimiz hususlar, maddeye kadar her şeyiyle Kâinat tarafından idrak edilebileceğimizi gösteriyor. Rüyâyı da içine alan bir ifâdeyle, "biz Kâinat tarafından görülürüz!"; biz Kâinat'a baka duralım, Kâinat'ta kendi hüviyetiyle bize bakan, bir nevi bizim gözümüz. İdrak ediliyoruz, özü bâtınımızda olarak. Rüyâyı andırır maveraî bakıştan, zaman üstü idrakten zamanî idrake geçildiğinde, Kâinat bu şuur hâlimizde bizim için konuşan değil, mecazî olarak konuşturulandır. Malûm tefekkür ve felsefeden, çeşitli ilimlere ve günlük hayat ihtiyaçlarımıza kadar, bizim karakterimize nisbetle kendini empoze edinişe göre, onu idrak eder ve semerelendiririz.
Reklam
"... biz inanırız ki Allah'ın tevhidi iki şekilde açığa çıkar; rubûbiyyet ve ulûhiyyet! Tek yaratıcı olarak Allah'ı kabul etmek rubûbiyyet, tek Allah'a ibadet ve herşeyi ondan istemekte ulûhiyyettir. Allah, her çağda peygamberleri vasıtasıyla kullarına tevhid inancını anlatmıştır. Ta ki kullar yalnızca Allah'ın yaratıcılığına inansın, yalnızca ona ibedet etsinler. Bunun içindir ki bir mümin icin kelime-i şehâdet namazdan, zekâttan, oruçtan ve hacdan önemlidir. İnanan kişi dil ile ikrar ve kalp ile tastik ederek tevhidi yani rubûbiyyet ve ulûhiyyet yönüyle Allah'ın birliğini kalbine yerleştirmiş olur."
Sayfa 128Kitabı okudu
OL-OLAN-OLUŞAN...
-İnsan, Allah'ın OL emri karşısında, OLAN ve OLUŞAN bir varlıktır. Bâtını , Allah'ın suretinden, O'nun "her ân bir şe'nde-işte" olması bakımından bunu da kabule istidatlı, dolayısıyla ŞUUR'unun , hem aklî hem ruhî yönüyle, her ikisi nefsinde imtizaç etmiş bir varlık... Bu tarif, insanın aslını astarını, dolayısıyla BİLGİ ve BİLGİLENME, hâliyle DİL bahsinin menşeini kavrar. MENŞEİ açıklanamayan DİL-BİLGİ ve BİLGİLENME, hem de neticeden sebebe, yâni hazır bulduğumuz çevreden başlayarak izâha kavuşturulamıyorsa? Öyle ya, Zât'ı olmayan bir İLİM, Zâtı olmayan bir DİL'dir. bilgiyi Kâinat'a münhasır kılmak, neticede Kâinat ve Bilgi'nin aynı oluşu dalayışıyla, İLM'in kendisinin ZÂT bilinmesidir.
Sayfa 417 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
Çünkü, Türk demek; dil demektir. Türklüğün en temel taşı Türkçe'dir. Türk, Türk'üm diyen ve her yönüyle, her şeyden önce Türkçe konuşandır. Türk dili kalmazsa, Türk dili parçalanırsa Türklük kalır mı? Atatürk kendi sözleriyle bunu defalarca ifade ediyordu: "Türk demek dil demektir. Milliyetin en bariz vasıflarından biri dildir. Türk her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır."
“Her konu, aynı kavrayışa sahip iki insanın gözüne daha çok aynı gülünç ya da güzel, ya da çirkin, pis yönüyle çarpar. Bu ortak kavrayışı kolaylaştırmak için bir gruptan veya aileden insanların arasında kendine özgü bir dil, kendine özgü deyimler, hatta başkaları için var olmayan kavrayış farklılıklarını tanımlayan sözcükler oluşur.”
Sayfa 142Kitabı okudu
144 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.