“Görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki, bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum.”
Günaydın. Hata yapmak, rezil olmak, pişman olmak, ders almayıp bir daha yapmak... Hepsi olağan hepsi insana ait. Fikret Ürgüp diyor ya: "Çok zordu, yaşarken kendi insanlığına ulaşmak."
Oktay Akbal, "Nedir çirkin? Göze hoş görünmeyen diyeceksiniz. Hangi göze? Göz herkeste var, ama görmek, bakmak, anlamak bir eğitim işi. Hep çirkinlikler içinde yaşamış, çirkinlikleri görmüş, yaşamı çirkin bir ortamda geçen kişi, bilir mi güzelliğin ne olduğunu?" der. Sizi, yaptıklarınızı, ürettiklerinizi -her ne ise- çirkin bulanı hiç dert etmeyin. Acıyın güzellik nedir bilmeyene.
İnsan ne tuhaf. Kazandıkları, kaybettikleri; yaşadıkları ve yaşayamadıklarıyla nasıl da bulamıyor istediğini. "Dar Yol"da Peride Celal şöyle der: "Bir zamanlar başkalarında olanı, onlar bizim olduğu zamansa kaybettiklerimizi aramak, bu dert ezelî, bu dert hepimizde..."
Kitap 1978 yılına götürüyor bizi, hikaye Türkiye ve Kanada arasında mekik dokuyor. Kendine başka bir yaşam kurmak isteyen Ali Kemal'in 'Hayat Apartmanına' taşınması ile başlıyor, bizim de bu apartman sakinlerinin hayatına konukluğumuz.
Hayat Apartmanında yaşayan kişilerin birer ortak noktası var. Her daire sakininin başkalarından sakladığı bazı sırlar ve yaşadığı kayıplar gibi. Bir de buna bağlı olarak hayatlarına büyük bir hüzün hakim elbette...
Filler tepinir, çimenler ezilir nasılsa. Sen konuş içinden, duyuyorum ben, eziliyorumda az biraz. Daha fazla yeşeriyorum fakat bakarsın bir gün durduğum yerde orman olurum.
Sert bir rüzgâr saçlarımı dağıttı, paspasın üzerinde durdum. Yumuşakça alçalan ve ara sıra fundalık, ağaç ya da sazdan çatılmış çatılar tarafından kesintiye uğrayan dalgaların üzerinde güneşle aydınlanmış topraklar, çayır ve beyaza kesmiş tarlalar denize kadar uzanıyordu. Görünürde tek bir insan bile yoktu ama küçük, birbirinden uzak duran evlerin