Daha da sıkı sarıldım. Ağlamasının şiddeti arttı. Sonra ellerini kaldırdı sarıldı. Tam sarılmadı aslında. Ellerini kaldırıp hafifçe vücuduma dokundu. Olsun.O an ölseydim dünyayı bir mutluluk ülkesi olarak hatırlayacaktım. O an ölseydim dünya bir huzur mekanına dönüşecekti ve ben dünyanın en huzurlu adamı olacaktım.
"Bak, dinle beni, sana hicbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben.
Hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim...
Ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim.
Sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim.
Sana sundugum tek gerceklik savaşım.
Ve sağlıklı olmak, gücünün yettigi kadariyla, bu savaşımı kabul edip etmemek de özgür olmak demektir.
Ben yalan şeyleri vadetmem hiç.
Kusursuz güllük gülistanlik bir dünya masalı koca bir yalandır...
Üstelik böyle bir dünya cok can sıkıcı bir yer olur"
Yuvası değil sadece evi olanlar, sürekli kendilerine huzur verecek bir mekan arar dururlar. Evi yuva yapan da insanın kendisidir aslında. Ama genellikle bir başkasının mutluluk ve huzur getirmesini bekler insanlar. Kendilerinde olmayan bir duyguyu bir başkasının asla veremeyeceğinden habersiz...
Mutluluk ve huzur eşyada değil kalbinizdeki ve ruhunuzdaki ebedi değerlerdir. Peygamber Efendimiz (a.s.m), kızı Fatıma (r.a) evlenirken çok mütevazı eşyalar verir. Yatak, hasır, su kabı, yemek tenceresi, süpürge gibi basit eşyalar...
Aile hayatımda huzur ve mutluluk hatırası ile doluyum. Aile içinde dar zamanlarımı genişleten, kasvetli günleri aydınlığa yönelten başlıca desteğim, eşim Bayan İnönü olmuştur. Siyasi hayatımın bütün üzüntülerini sabırla ve cesaretle karşıladı. Hiçbir sarsıntı anında ürkmedi. Aile içinde geçimimiz, daima anlaşmalı olmuştur. Biz bunun tılsımını şu usulde bulduk: Bir olaydan hangimiz şikayetçi olur ve ilk söze başlarsa, ötekimiz susar ve hak verir ve fırtına ne kadar sürse mutlaka sütliman olarak biter.