Avam ibâdetlerle, kıldıkları namazlarla, tuttukları oruçlarla, yaptıkları haclarla gurura kapılırlar da,
kendilerini diğer müminlerden üstün görürlerse,
o zaman onların ibadetleri, benliğe kapıldıkları için, has kişilerce günah sayılmaktadır. Bu yüzden hulûs ile yapılmayan, gösteriş için yapılan bu çeşit ibadetler, has kişilerin nazarında günah olarak görülmektedir. Çünkü bunlar ibadetleri kendilerinden bilmekte, şekle bağlanıp kaldıkları, imanı "taklid"den "tahkik"e
götürmedikleri için, şirke bile düşmektedirler. Halbuki tevhîd yolunda bulunan sûfî, puta tapana bile "kafir" dememektedir.
Bunlar; sadece şekilden ibaret olan ibadetleri ile kendilerini Hakk'a vasıl olmuş bilirler. Halbuki onlar benlik yüzünden
Hakk'tan çok uzağa düşmüşlerdir. Bunlarda bazı ilahî isimlerin tecellîsi zuhûra gelirse, o zuhur vasıtasıyla kendilerin; Allah'a
ulaşmış zannederler. Has kişiler hakikati bildikleri için, avamın Hakk'a vasıl oluş vehmini görmezler, perde arkasında kalırlar.
Onlar, yani has kişiler bilirler ki; "Allah ile insan arasında en büyük perde, en büyük engel benliktir." Hz. Mevlâna bir
rubaîsinde şöyle buyuruyor: "
"Bir kimse kendi benliğinden mutlak surette fani olmadıkça, onun için (tevhîd) Hakk'a ulaşmak imkansızdır. Tevhîd,
hulûl değildir. Tevhîd; benlikten kurtulmak, varlığından sıyrılmak, yok olmak demektir; yoksa boş ve manasız sözlerle, batıl,
hak olmaz." Cüneyd Hazretleri de; "Allah ile senin aranda en büyük perde, senin kendi varlığın, kendi benliğindir." diye
buyurmuştur.