Necâti Bey'in dükkânı, Nureddin Efendi'nin karşısındaydı. İçi, silme eski yazı kitap dolu bu dükkânda, eski yazı kitaplar için istediği fiyatlar cidden komikti. Bir gün, ondan Hammer'in eski yazı Devlet-i Osmaniye Tarihi'nin ilk sekiz cildini aldım. İstediği fiyatın düşüklüğü karşısında, cidden 'alay mı ediyor?' diye düşündüm. Ama bu, onun gerçek tavrı idi. Necâti Bey'i anlatacak söz bulamıyorum. Ufkumuzdan ani bir ölümle çekilmesi ile dilhûn olduğumu söylemeliyim. Hayreddin Karaman'ın anılarında Necati Alpas:
"...İnsaflı, merhametli, ucuzcu, vefâkâr bir insandı. Bana yarayacağını sandığı bir kitap gelirse onu bir süre saklar, ben uğrayınca gösterir, almazsam vitrine koyardı.”
Dursun Gürlek'i zikrediyorum:
"...Necati Bey için para o kadar önemli değildi. Kitaptan anlayan müşteriyi, o da gözünden anlar[dı]; çok ucuza hayli kitap aldığım Necâti Bey'in bu asil hareketine defâlarca şâhit oldum.”
Merhaba arkadaşlar
Bugün severek okuduğum @salonyayinlari kitaplarından #evreniyutancocuk kitabı ile geldim.
Evreni yutan çocuk; Sorunlu bir ailenin 8 yaşında ki oğlu Eli Bell'in hayatını anlatan dramatik bir kitap.
Eli Bell , bağımlı bir anne ve uyuşturucu satıcısı üvey baba ve yıllardır kendini suskunluğa mahkum etmiş konuşmayan bir abi ile birlikte yaşamaktadır. Bunun yanı sıra hapishane kaçını bir bakıcının ışığı altında iyi bir adam olmanın yollarını arıyor. Zorlu ve keyifli olan bu yolculukta Eli Bell'i kim bilir neler bekliyordu ?
Tytus Broz; efsanevi uyuşturucu satıcısı. Zaten karmaşık ve zor bir hayatı olan Eli'nin hayatını daha da çıkmasa sokar. Önce üvey babası , sonra annesi , çok sevdiği hapishane kaçkını arkadaşı ve ortalarda hiç görünmeyen alkolik bir baba... Ama bunca çıkmazsa rağmen Eli , hayallerin, umutlarıdan asla vazgeçmez ve cesaretinden ödün vermez.
Kardeşliğin, gerçek aşkın ve aynı zamanda arkadaşlığın önemini anlatan akıcı dili ve kurgusuyla sizi merak içinde bırakan güzel bir kitap. Eli Bell çok güçlü bir karakter, aklı ve kalbi arasında yaptığı seçimler, zorluklarla başa çıkma yöntemleri, alışılmadık düşünce yapısı ile bize bunu kanıtlıyor. İlk başta -sarmadı, nasıl bitecek bu kitap, okumasam mı acaba diye düşünürken bir anda merak içinde sayfaları çevirmeye başladım ve keyif alarak okudum . Sizlere de tavsiye ederim
📚"Ama tesadüf, diyordu Einstein, tebdil-i kıyafet gezen Tanrı'dır... Bana bir gelişme şansı vermek için yaşamın bu sınavı önüme getirdiğini ve eğer bana sunulan fırsatı kaçırırsam, sonsuza dek korkularımın içinde yapışıp kalacağımı hissettim..."
Merhabalarrr... Bugün sizlere yeni bir kitapla geldim. Kitabımızın adı ''Alemin Yeni Üyesi''.
Kitap, sıra dışı şeylerin yaşandığı sıra dışı bir yerde başlıyor. Bu yerde her gün aynı şeyler tekrar ediyor. Zaman kavramı yok. Durduğunuz yerde belki de günler geçiyor ama bunun farkındalığı da yok. Başınızı göğe kaldırdığınızda o büyüleyici gökyüzünü ya da hareket eden herhangi bir şeyi göremiyorsunuz. Gün doğumu yok. Onu takip eden gün batımı da yok. Uyku yok. Uykunun beraberinde gelen rüyalar da yok. Böyle bir yerde yaşamın varlığından söz edebilir miyiz? Burası nasıl bir yer? Burada yaşam yok mu? dediğinizi duyar gibiyim. Elbette var. Bunun en büyük kanıtı da Rüyam ve Can. Peki, Rüyam ve Can kim? Böyle bir yerde ne yapıyorlar? Buraya nasıl geldiler? Buradan kurtulabilecekler mi? Can'ı neler bekliyor?
Kitabın konusunu, var olan karakterlerini ve olayların yaşandığı mekânları sevdim. Bununla beraber bazı yerlerde yapılan tekrarlar, yazım yanlışları ve konunun işleniş şekli okumamı biraz zorlaştırdı. Bunların üzerinde biraz durulursa devam kitabının daha da iyi olacağını düşünüyorum.
Sonraki kitaplarda görüşmek dileğiyle...
Çok sevdim hakkında çok az, genel bir bilgim olan kitap beni oldukça şaşırttı! Yalnız spoiler ! içerebilir yorumum. Dikkat etmeye çalışacağım
.
Öncelikle yazarıyla tanıştığım için çok mutluyum.Emeric PRESSBURGER bir Macar Yahudisi, 2. Dünya Savaşı'nın canlı tanığı; yazar, yönetmen ve senarist. Hatta En İyi Hikaye Oscar'ı sahibi bu kitabın şahit olduğu, belki yaşadığı olaylardan izler taşıdığını düşünüyorum. Çünkü ailesini Auschwitz 'de kaybetmişim.
.
1965'te, 2. Dünya Savaşı'nın bitmesinden tam 20 yıl sonra, Londra'da yaşayan piyano akortçusu Karl Braun; müzikten anlayan, kitapları seven, bilgili gerçek bir beyefendidir. Eşini ve çocuğunu İngilizlerin düzenlediği hava saldırısında kaybetmiş, kendisi de Almanya'dan kaçmıştır. Kaçarken kimliğini ve geçmişini de değiştirmiştir.
.
Kitap boyunca Karl'ın hissettiği tüm duygular özellikle stres, heyecan,endişe okuyucuya geçiyor.Hep bir tuzak ya da ihanet bekliyorsunuz.
.
Kitabın büyüsünü kaçırmak istemiyorum. Şu kadarını söyleyeyim toplama kampı yok Savaş ortamı yok Belki savaş suçlularının farklı bir yönü var diyebilirim. Ona da empatik diyebileceğimiz bir yaklaşım var.
.
Şu alıntı benim için kitabın özeti ya da mesajı diyebilirim
"Senin tarif ettiğin gibi bir adam, en sık görülen ve en tehlikeli suçlu türüdür. Onlar insanoğlunun felaketidir. Her şeyi açıklayabilenler. Suçlarını Bilim, Anavatan,Din adına; Aşk, Kültür, Gelişme uğruna işleyenler..."
.
Herkese sevgiyle tavsiye ederim 🩷
.
Cam İncilerEmeric Pressburger · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023168 okunma
Şems'i Tebrizi der ki ; insanda bulunan özelliklerin birisi hariç hepsi şeytanda vardır. şeytanda eksik olan tek nimet 'AŞK' şeytanın insanı çekememesi 'AŞK' sızlığındandır.
2017 yılının Nisan ayında, Iğdır'da, Haydar Aliyev Fen Lisesi'nin Erkek Yurdunda, cam kenarındaki yatağımda oturup, BİM'den aldığım ucuz marka kahveyi içerken
Az kitabını bitirmiştim. Belki de o güne kadar okuduğum en etkileyici kitaptı. Iğdır'da pek denk gelinemeyecek şiddette bir yağmur yağıyordu. Kitabın etkisiyle sersemlemiş bir halde kendimi yurdun yeşil yapraklarına yeni kavuşmuş ağaçlar ile sarmalanmış bahçesinde bulmuştum. Hayatımda yağmurda ıslanmaya cesaret ettiğim ilk gündü o gün...
2024 yılının Nisan ayında, bu kez Münih'te,
Az'ı okuyup bitirmemin, yağmurda ıslanmayı sevmeye başladığım o günlerin üzerinden tam yedi yıl geçmişken, bugün
Zargana'yı bitirdim. Kaderin bir cilvesi mi, oyunu mu bilinmez veya belki tamamen tesadüf, hava yine yağmurlu. Cam kenarında oturup kitabı bitirdikten sonra, kendimi yine dışarı atma isteği duydum derinlerde bir yerlerde. Bugün okuduğum kitap o günkü kadar tesirli değildi belki ama geçmişe dönmemi, o günleri hatırlamamı sağladı. O günü bir kez daha yaşattı bana...
Beden büyüdü, fikirler değişti, dolaştığım caddeler ve sokaklar gelişti; Iğdır, o lise, o yurt,
Az'ı ödünç aldığım İl Halk Kütüphanesi... Hepsi şimdi çok uzakta...
2017 Nisan'ında beni ıslatan yağmur, yedi yılda anca Münih'e ulaşabildi. Islatması gereken kişiyi buldu ve geri gitti. Şimdilik benden Iğdır'a selamlar götürecek.
Belki bir yedi yıl sonra yine buluşuruz, kim bilir...
Lafı dolandırmayacağım, ben ikinci şans konulu kitaplardan nefret ederim'-' bu seri ümit vadediyordu ama kitap tabiri caizse çıldırmalıktı. Kitabın tamamı klişelerden oluşuyor. Talia ve Foster evlenmeyi planlıyorlar. Bir süre sonra Foster, Talia'nın yakın arkadaşı Vivien'i sevdiğini söylüyor ve Talia'yı terk ediyor. Foster
Kitabı o kadar beğendim ki.. Çok keyifli bir kitap. Ana karakter Elizabeth Zott'a bayıldım! Bayya da feminist bir kitap. Başından sonuna kadar kadın erkek eşitsizliğinden dem vurdu. Filmi var mı bilmiyorum. Yoksa eğer filmi güzel olur. Hatta kendimi Elizabeth Zott'ı kim oynamalı diye düşünürken buldum :) çok beğendim. Okuyunuz.
Edit:dizisi varmış!
PALYAÇONUN GÖZYAŞLARI
Palyaçonun Gözyaşları kitabının yorumuyla sizlerleyim. İstemediği bir evlilik yapmak zorunda bırakılan Lila'nın hayatına şahitlik ettim. Lila, Çetan'la evlenmiş olsa bile kalbi Amit'e aitti. Bu yüzdendir ki Lila, Amit'e olan aşkından bir an olsun vazgeçmedi. Lila'yı teyzesi Tara büyüttü.
Tara, Çetan'ın evinde bir kiracı parçasından başka bir şey değildi. Çetan, Lila ile evlenmek istediğini bildirdi. Tara, bu haberi Lila'ya iletmek için eve gelmesini bekledi. Lila'nın, Amit'le birlikte döndüğünü görünce kızı sert bir dille eve çağırdı. Genç kız ne olduğunu anlamadan eve girdi. Sonrasında ise Tara uzun bir konuşmayla ağzındaki bakmayı çıkardı.
Palyaçonun Gözyaşları kitabından bahsedecek olursam; Lila, bu isteğe şiddetle karşı çıksa da teyzesi Tara son sözü söyledi. Lila, Amit'le bu meseleyi konuşmak üzere günlük kiralanan evlerden birine gidiyor. Sonrasında ise bir an da Çetan ile Lila evlenmiş olarak karşıma çıktı. Lila'nın kalbi Amit'e aitti. Çetan'ı hiç sevmedi. Sadece Çetan'ın yanında bir kuklaymış gibi kaldı. Acıklı bir aşk hikayesiydi. Biraz da gerilim dolu bir kitaptı. Kitapla kalın dostlar
#okudumbitti #kitapyorumu #gerilim #bookstagram #kesfet #onecikar #erdeminkitapligi #palyaçonungözyaşları #irinaandreeva #ateşyayınları #sayfa285
Kitap, Sabriye-Ülfet-Pakize karakterlerinin lezbiyen ilişkileri üzerine kurulmuş.
Kitabı okurken yazıldığı dönemin giyimleri, âdetleri, kısaca kültürleri hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Kitap, bu bağlamda bizi günümüzden 120 yıl öncesine götürüyor.
Yazar, çok fazla kişiliğini belli ediyor eserde. Normalde bu teknik bir kusur kabul edilir fakat hiç de sıkıcı değildi bu araya girmeler. Özellikle Pakize-Ülfet sohbetlerinde sesli güldüğüm kısımlar oldu.
Daha önce A. Rasim'in Meşakk-ı Hayatı'nı okumuştum. H. Ülfet'te bambaşka bir konuyu da başarıyla işlemiş. Dönemine göre böyle bir konuyu işlemesi oldukça değerli...
Hamamcı ÜlfetAhmet Rasim · Can Yayınları · 2021180 okunma
Namık Kemal: “Gazeteciliğiyle toplumun fikirlerine yön veren, yazarlığıyla yeni edebiyatın kapılarını açan, mücadelesiyle Meşrutiyet’e ivme kazandıran fikir adamı, yazar ve en bilinen yönüyle vatan şairidir.”
Kitap: Türk edebiyatının ilk romanı olarak kabul edilen İntibah, Namık Kemal tarafından 1873-1876 yılları arasında Osmanlı Türkçesiyle