“Aldanmak… En büyük yıkıntısı iç dünyamızın.
Aldanmak… Ses veren üç telimizden birinin kopması.
Aldanmak o en son, fakat en kesin kabullendiğimiz gerçek.
Sen hiç aldatma ne olur?
Yıkılışım da sevgim kadar büyüktür benim.”
Zamanın büyük çoğunluğunda yalnız olmanın sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Biriyle beraber olmak, en iyisiyle bile olsa bir süre sonra yorucu ve zihin dağıtıcıdır. Yalnız olmayı seviyorum. Yalnızlıktan daha samimi ve sıcakkanlı bir arkadaş tanımadım.
Aldanmak. . . En büyük yıkıntısı iç dünyamızın.
Aldanmak... Ses veren üç telimizden birinin kopması.
Aldanmak o en son, fakat en kesin kabullendiğimiz gerçek.
Sen hiç aldatma ne olur?
Yapıştırsam da parçalarını hayatımın,
Su sızdırıyordu çatlaklarından.
Karnabahar kızartmıyordu asla
Başrolde kadınlar..
Güçlü bir el silkeledi beni sonra,
Sanırım Tanrı’nın eliydi.
Sayamadım, kaç “ah” döküldü dallarımdan..
Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi,
Çok şey görmüşüm gibi,
Ve çok şey geçmiş gibi başımdan,
Ah...dedim sonra
Ah!
İç ses, diye söylendim.
Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya;
-Tanrım bana hiç erimeyen,
Kırmızı bir bonbon şekeri yolla-
…..
Ve şimdi şöyle dua ediyorum Tanrı’ya:
-Olanlar oldu Tanrım,
Bütün bu olanların ağırlığından beni kolla! -
Düşü anlatan ses, o en uzak ormandan mı geliyordu, bütün toprakların ve dağların sınırından? Çünkü insanın gözlerinin önünden gölgeler geçer durmaksızın ve bir de duvarlar, gözlerinin arkasından da ... ruhun en iç duvarlarından gelen ses, görünmez olur ve söyledikleri artık hakikattir.
Bir ilaç içsem bari diye düşündüm,
Biraz kolonya sürünsem,
Ferahlasam, pencereyi açsam.
Şöyle bir şey yazdım sonra:
Yağmur, çamurlu bir elbise dikiyor şehre
Sıkılıyoruz hepimiz bu çamurlu giysinin içinde.
Berbattı,
Bir şiire böyle başlanmazdı.