bu yarışmadan, bu imtihandan başarılı çıktım. imtihan, denemeden daha üstündür. bu imtihan mihnet ve acı imtihanıdır. allah aradı, aradı, aradı, beni bu dünyada dize getirecek ve feryat ettirecek bir şey bulamadı, dünyaya gitti, cennette zaten dert yoktur. cehenneme baktı, cehennem ocağına, cehennemin o en alt tabakasına, cehennemin yakıldığı yere, ateş ocağına... oradan en yakıcı ateşleri aldı. öyle bir ateş ki en zayıf ateşi çöllerin cehennem güneşidir, alevleri yanardağların delice taşan lavlarıdır, uzaktan işareti bile yeryüzünü eriten bir ateş... evet, o ateşi aldı, cehennemi yakan ateşi promete'ye verdi. promete ondan mehrave'yi yarattı, mehrave, bir ateş parçası gibi kendini bu gurbet topraklarında ufuklara çarptı. allah bakıyordu, düşünüyordu, yedinci günde mehrave'nin sol kaburgasından mehr'i yarattı. o ateş bütün varlığı sardı, o kendini yumuşak, soğuk, sağlam, kuru, sessiz, özgür, gururlu, heyecansız, coşkusuz ve bekleyişsiz burçlara çıktı. bu defa ateş başımda yandı; mumun gizemli ve sabırsız yalımı yandı, o soğuk, sessiz, ağlayan, yanan ve fısıldayan mum kulesinin sabrı tükendi...
promete böyle bir ateşi tanrılar dünyasından, mont parnassesos zirvesinden çaldı, ruhuma döktü, beni yaktı, bütün içim yandı, beni ateşe oturttu, sabrımı tüketti, beni ateşe boğdu, o sonsuz ateş okyanusunda yüzmeye başladım...