Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
...konumuza dönecek olursak, neden bağırsaklar için ikinci beyin gibi bir benzetme kullanılmıştır?
Sayfa 132
İkinci beyin : Bağırsaklar
Sindirim kanalı veya bağırsak yolu, bir sindirim organından çok daha öte bir şeydir. Beynin duygusal merkezleriyle derin bir bağlantısı bulunan kendine ait bir sinir sistemine sahip duyusal bir aygıttır. İngilizcede duygusal bakımdan üzücü olayları tanımlamak için "bağırsak burkucu" şeklinde bir ibare kullanılır. Birçoğumuz çocukken tedirgin olduğumuz zamanlarda karnımıza ağrılar girdiğini hatırlarız. Sindirim kanalında hissedilen duygular, ister hoş ister nahoş olsun, vücudun dünyaya verdiği normal tepkinin bir parçasıdır - etrafımızda olup biten şeyleri yorumlamamızda bize yardımcı olur; güvende mi, yoksa tehlikede mi olduğumuz konusunda bize haber verir. Mide bulantısı ve karın ağrısı veya karnımızda ılık, rahatlık uyandırıcı bir his uyanması bizleri olayların anlamı konusunda yönlendiren duyumlardır.
Sayfa 190
Reklam
Neden bağırsaklar için ikinci beyin gibi bir benzetme kullanılmıştır? Aslına bakarsanız bunun temel nedeni, bağırsak ve tüm sindirim sistemimizde çok fazla sayıda sinir hücresi bulunmasından kaynaklanır. Peki, o zaman şu soruyu soralım; sindirim sisteminde niye bu kadar fazla sinir hücresi var? Cevap çok basit, çünkü sindirim sistemi sizin kontrolünüze bırakılmayacak kadar önemli bir sistemdir.
Kronik bağırsak hastaları adı altında iki grup hastalık vardır. Bunlar, Crohn ve kronik ülseratif kolittir. Bu hastalıklar gerek sindirim sisteminde tuttuğu anatomik bölge gerekse de eşlik eden durumlar ve hastalık seyri ve tedavisi açısından farklılıklar gösterebilir.
Gaziantep büyükşehir belediyesinin çölyak hastalarına destek olmak için açtığı kafeyi bütün belediyelerin yapması gerektiğini düşünüyorum.
Bu nedenlerle hekim, tanısını hastaya açıklamadan önce mutlak ve mutlak teşhisin doğruluğundan emin olmalıdır. Hastalarıma dediğim gibi bu tanıyı aldıktan sonra Çölyak artık size bir damga gibi yapışacaktır ve nereye giderseniz gidin ömrünüz boyunca sizinle olacaktır. O nedenle tanıdan emin olmak gerekir. Öte yandan çölyak hastalığının gözden kaçırılması oldukça tehlikelidir. Çünkü erken dönemde tanısı konamamış ya da hiçbir zaman anlaşılamamış çölyak hastalığı, hastalarda geri dönülmez bozukluklara (boy kısalığı, kadınlarda kısırlık, kemik erimesi vb) ve ölüm riskine neden olacaktır.
Reklam
Uzun yıllardır devletimiz çölyak hastaları için heyet raporu düzenlememize izin veriyor. Bu şekilde çölyak hastaları SGK'dan belli bir miktar para yardımı alır, ki glüten içermeyen gıdalardan satın alabilsinler. Unutmayın, çölyak hastalığının ilaçla tedavisi yoktur. Tek tedavisi glüten içeren gıdalardan uzak durmaktır. Sağlıklı ve kaliteli bir hayat sürmek isteyen her çölyak hastası diyet kurallarına sıkı sıkıya uymak zorundadır. Çölyak hastalığı diyette en ufak bir gevşekliğe izin vermez.
Çölyak hastalığı genetik temeli olan bir hastalıktır. Yani genetik olarak gluten duyarlılığınız yoksa istediğiniz kadar buğday veya buğday mamulü yiyin Çölyak hastası olmazsınız, olamazsınız. Diğer bir değişle "buğday" genetik zemini yoksa kimseyi çölyak hastası yapmaz. Genetik olarak bu hastalığı barındıran kişiler buğday yediklerinde antikorlar (vücudun belli yapıtaşlarını yabancı algılayan protein parçacıkları) oluşur. Biz bu antikorları kan testleri yaparak bulabiliriz. Bu antikorlar hedef organ olan incebağırsaklarda tahribat yaparak Çölyak hastalığına neden olur.
Batılı tip beslenme anlayışında yenilen şeyler ağzımıza girer girmez sindirilmeye başlar. Kısacası bağırsaklarımıza hiç iş düşmez ve yediklerimiz hemen emilip kana karışır. Fast food (yağlı besin) ve rafine şeker (mısır şurubu) tüketimi temelli bu yeme alışkanlığı bağırsaklar için hiç de iyi değildir. Yenilen ve içilen şeyler neredeyse hiç lif barındırmaz, bu da bağırsakları tembelliğe sürükler. İşte bu nedenle bağırsak kendini hiç dolu hissetmez, çok yavaş çalışır. Bu da çok şiddetli kabızlığa neden olur.
Himalaya tuzu, kaya tuzu ve deniz tuzu hakkındaki gerçekler
Bu tip tuzları tüketmek doğru değildir. Adı geçen tuzlar farklı mineraller içerebilir. Ancak iyot içermezler. Oysa sağlıklı bir yaşam için tuz iyot içermelidir. İyot bazı hastalık durumları hariç sağlık için gereklidir, bu nedenle mutlaka tüketilmelidir. BU ÜLKEDE BİR DÖNEM GUATRIN EN ÖNEMLİ SEBEBİ, İYOTSUZ TUZDU. Vücut, iyodu sentezleyemez. O nedenle iyotun dışarıdan yiyeceklerle vücuda alınması gerekir. eski yıllarda Türkiye'de guatrın en yaygın nedeni iyot eksikliğiydi. 1980'li yıllardan itibaren ülkemizde sofra tuzlarına iyot eklendiği için guatr sıklığı da azaldı. 2010'lu yıllara gelindiğinde doğal ve organik adı olan ürünlere merakımız başladı. Birçok yiyeceğin yanı sıra tuzlarda da daha doğal ve daha organik başlığı altında Himalaya tuzu ve kaya tuzu gibi tuzlar satılmaya başladı. Kaynağından sofranıza tamamen doğal olarak geldiği söylenen bu tuzlara fazlasıyla ilgi gösterildi. Ancak benim ve tabii konuyla ilgili uzmanların düşüncesine göre, içerisinde iyot olmayan kaya tuzu ve Himalaya tuzu tüketimi arttıkça iyot eksikliği ve buna bağlı tiroid hastalıkları daha sık görülmeye başlayacak. Eğer tiroit hastası değilseniz ve evinizde tiroid hastası yoksa aldığınız tuzun üzerinde mutlaka "iyotlu" ibaresi yazıyor olsun.
Reklam
MEDYANIN TÜRK TOPLUMUNA DEKLARE ETTİĞİ: "EKMEK YEMEYİN, YERSENİZ ÇÖLYAK OLURSUNUZ." Deklare etmek İngilizce "declare" kelimesinden gelir, Türkçesi "bildirmek" demektir. Genellikle Amerikan filmlerinde FBI (FEDERAL SUÇ ARAŞTIRMA BÜROSU) deklare eder. Bir doktor, profesör deklare etmez, ETSE ETSE HALKI, TOPLUMU BİLGİLENDİRİR.
fruktoz ve glikoz arasındaki farklılıklar
Beyin glikoz kullanır, ama fruktoz kullanamaz. Hayatın idamesi için glikoza ihtiyaç vardır, ama fruktoza yoktur. Meyve ve sebze vücudunuzda glikoza dönüşür, beyin tarafından kullanılır. ama endüstriyel fruktoz, glikoz gibi yakıta dönüşmez, bu şekilde kullanılamaz. Fruktoz vücuda dağılmaz, önce karaciğerde trigliserid denen yağ haline dönüşür, oradan da göbek ve diğer yağlanma bölgelerine taşınıp depolanır. İnsülin direnci oluşur. Fruktoz, yağ halinde karaciğerde depolanır ve yağlı karaciğere hatta şişman sirozuna neden olur. Fruktoz içeren gıdalar sürekli acıktırır.
Unutmayın, meyvelerdeki şeker oranı %2-10'ken, endüstriyel ürünlerdeki şeker miktarı çok daha fazladır. Örneğin şekerli gazlı içeceklerde minimum %55 oranında fruktoz şurubu kullanılmaktadır.
Metropol tarzı beslenme düzeninin temelinde yatanlar
Ucuz olacak çünkü sağlıklı olanı almaya ekonomik gücün yetmez. Hızlı hazırlanıyor olacak, çünkü yemek hazırlamaya vaktin yok. Raf ömrü uzun olacak, çünkü toplu üretim söz konusu. Doğal olmayacak, ama doğalmış algısı yaratılacak. Sağlıklı atıştırmalık algısı yaratılacak. Bilinçaltınızda "bizim ürünümüzü tüketin, günlük ihtiyacınızı karşılayın, çünkü size doğal gıdalar yetmez." algısı yaratılacak. (Oysa bir elmanın sağlığa katacaklarını sunamayan ürünlerden bahsediyoruz.) Bol kanserojen içeriğe sahip katkılı gıda olacak.
Şimdilerde yeni bir akım başlattı şeker endüstrisi: Medya reklamlarında fruktoz içeren meşrubatla, meyve suyu, sodayla güne başlayın, doymuş yağ ve şeker deposu çikolata ve benzerlerini tüketin diyorlar ve aynı anda alt yazı olarak "İki saatten fazla hareketsiz kalmak sağlık için iyi değil" diyorlar. Türkçedeki güzel tarifiyle "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu." Tabii ki hareketsizlik doğru bir şey değil, mutlaka aktif hareketli bir hayat sürmeliyiz, ama bu demek değildir ki fruktoz şurubuyla dolu yiyecek içecek veya doymuş yağ oranı yüksek, besleyici değeri çok az olan endüstri icatlardan tüketebileceksiniz. Bu reklamlar toplumun aklıyla alay ediyor. Bu, petrol üreten şirketlerin "Ben çevre dostuyum" demesine benziyor, ki diyorlar.
61 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.