1942 yılında Hitler ve Nazilerden kaçarak sürgün hayatı yaşadığı Buenos Aires'te yazılmış ve yayımlanmış olan Satranç romanı hem yazarın intiharından önce bıraktığı bir veda mektubu hem de Nazizm'i hedef aldığı tek kurmaca eseridir. .
.
. Hikaye, New York'tan Buenos Aires'e hareket eden bir gemide başlar. Milyoner bir iş adamı, dünyaca ünlü satranç şampiyonuyla aynı gemide olduğunu fark edince para karşılığında ona kendisiyle satranç oynamasını önerir. Czentovic, görgüsüz, kültürsüz, ukala ve soğuk bir satranç dahisidir. Onu sadece para ilgilendirdiği için kabul eder. İlk partide şampiyon yener. İkinci kez oynamak ister iş adamı. Bu kez seyirci olan Dr. B, dayanamayıp oyuna müdahale eder ve berabere biter. Bunun üzerine Dr. B' ye, Czentovic'in karşısına çıkması için teklifde bulunurlar. Dr. B, 20 yıldır satranç oynamadığını ve nazi yönetiminin kendisini tutukladığı sırada satrancı nasıl öğrendiğini anlatır. . İnsanoğlu varlığının anlamını arayadursun, geçici olduğu duygusu onu bir an bile yalnız bırakmaz. Bir gün var olmayacağını fısıldar durur kulağına. En kötüsü de henüz hayattayken yok sayılmayı, hiçlik duygusunu yaşamaktır. İşte kabul görmeye ve onaylanmaya olan bağımlılığımızın temeli de burada yatar: HİÇLİĞİ YENEBİLMEK...
İyi okumalar....