yazı yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir düşünce olanağı, bir düşünme ortamıdır; insanın düşünme düzeneğine özel bir biçim verir, en azından algının değerlendirilmesini olanaklı kılar. Görsel-işitsel algı, eşzamanlı etkisi dolayısıyla, insana düşünme olanağı tanımaz neredeyse, çünkü insan zihni bu sırada edilgendir. Edilgen zihin, görüntü ve sesin hızı karşısında, algılamanın herhangi bir anını durdurup değerlendirme, tartışma ve eleştiri olanağından yoksundur. Bu hız, mesajı, değerlendirme ve eleştiri karşısında korur. Gazete ve kitabın yerini görsel-işitsel aracının aldığını düşünelim: O zaman insan dili yazılı boyutlarını yitirecek, dilin zenginliği olan engebeler, yananlamlar, çağrışımlar, görsel-işitsel aracı tıpkı bir greyder gibi yükseklikleri tıraş edip çukurları dolduracağ! için, ortadan kalkacak ve dil çizgiselleşecektir. Görkemli bir şiirsel imgeyi, çarpıcı bir roman cümlesini alımlayan okurun, bir an durup bu algıyı imgeleminde mayalandırmasının hazzı ortadan kalkacaktır. Bu ancak bir başlangıç: Daha sonra insanın zihinsel yapısı da değişecektir. Oysa okuma eylemi, sevişme eylemi kadar bireyseldir, içe dönüktür, en azından onun kadar düşünsel ve duyusal yoğunlaşma ister. Okuma eylemi ve sevişmenin zaman ölçeği saniye, dakika ve saat değildir, görünmez çarpanları, eksileri ve artıları vardır. Üstelik bu sonsuz zamanın efendisidir yazıyı okuyan insan.
.....