Bu, gerçeği zehabın suretinde yeniden yaratmaktır.
Genel anlamda ‘kimlik’, özel anlamda ‘ulusal kimlik’ fikri insanlık deneyiminde ‘doğal yollarla’ döllenmemiş, tabii biçimde kuluçkaya yatırılmamıştır. Aynı şekilde, ‘ha yatın apaçık gerçeği’ sayılabilecek bir deneyimden de türe- memiştir. Bu fikir, modern insanın Lebensıaetime (canlılar âlemi, yaşam dünyası) zorla sokulmuş ve bir kurgu olarak ortaya çıkmıştır. Kimlik fikri, tam da kurgu olduğu için ve bu fikrin ima ettikleri, hatırlattıkları veya harekete ge çirdikleriyle status quo ante (insan müdahalesinden azade, mukaddem olgular bütünü) arasında uzandığı acıyla hisse dilen boşluk sayesinde ‘gerçeğe’ dönüşüp ‘verili’ hale gel miştir. ‘Kimlik’fikri aidiyet krizinden ve bu krizin ‘olması gereken’ ile ‘olan’ arasındaki uçurumu kapatmak ve gerçeği bu fikir tarafından oluşturulmuş standartlar seviyesine çek mek için tetiklediği çabadan doğmuştur.
İnsan, bugün şiddetle bir anlam, huzur, güven, aşk, aidiyet ve insanlık arıyor.
Hepimiz ortağız.
Çünkü hepimiz insanız.
Bir fırtınaya tutulduk, çıkış arıyoruz.
Sayfa 375Kitabı okudu
Reisicumhurun, Türklere yeni kimlik, aidiyet ve “parlak geçmiş” kazandırma alanında yararlandığı bir diğer antropolog da Fransız etnik milliyetçiliginin fikir babalarından, eski Bolşevik George Montandon olmuştur. Maymunla insan arasındaki kayıp bağlantı olan Ameranıhropoides loysi (insan görünümlü Güney Amerika maymunu)nun keşfi iddiasıyla, “Piledown Adamı” benzeri bir skandala imza atan Montandon, Birinci Dünya Harbi sırasında, azınlıkların nüfüs mübadeleleri ve sınır düzeltmeleri ile ortadan kaldırılarak, “saf milletler"in şekilleneceği bir düzenin kalıcı barışı tesis edebileceği tezini ortaya atmıştır.” 89Bu, kuşkusuz, benzer siyasetleri hayata geçirerek türdeş bir millet yaratmaya çalışan Mustafa Kemal'in ilgi duyabileceği bir öneridir.
Ancak, yeni Türkiye'nin lideri, millet inşa ederken, Montandon'un ırkların doğuş ve gelişimini somatik etnoloji üzerinden açıklamaya çalışan eserinden istifade etmiştir. Mustafa Kemal, İsviçreli antropoloğun, “insanlık” ve “ırkların” beşiği olmadığı, bunların çok geniş bir alanda geliştiği tezine şüphesiz katılmamıştır.”90 Buna karşılık yanına “Dikkat” işareti koyduğu “Homo sapiens”in tüm dünyaya dağılmış tek zoolojik “tür” olmasının, büyük bir yayılma yeteneğini ortaya koyduğu vurgusunu, “Türk medeniyet taşıyıcılığı” iddiasını desteklemek için işlevselleştirebileceğini düşünmüştür.”91 Bu, bağlamından çıkarıldığında, “dünya medeniyeti”nin “göçler”in eseri olduğu kurgusunda kullanılabilecek bir saptamadır.
Sayfa 545Kitabı okudu
