Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ah, Samsun
Gökyüzü kapkara. Samsun’un dağları pustan, sisten görünmez olmuş. Deniz çıldırmış.
“OKUYUN” derim.
Şimdi mi?… İnsanların gözleri uzun bir uçurumu ezber etmeye çalışan bir çift korku çiçeği, bir imdat çığlığı; sevincine bakarken bile ışığını ağır bir kuşku, boğuk bir önlem duyusundan alıyor. Herkes eliyle göğüs kafesine yerleştirdiği kocaman bir kayanın altında kirpikleriyle kuş resimleri çiziyor gökyüzüne. Zorun, paranın ve yalanın Tanrıları, aşk, iyilik, eşitlik, onur, özgürlük gibi tüm insani değerleri bir ihanet saplantısı, bir bölünme paranoyası ile ufkun dışına itiyor. Bütün korkakların azılı bir kahraman kesildiği şarkıları bozulmuş bir ülkede ölüm, sorunların tek çözümü, hakların ve halkların ilk ve son ödülü oluyor. Özgürlük, bir uygunlukla iğdiş edilmemişse ancak hapishanelerde soluk alıyor. Yatağını cehalet, ihtiras ve çirkinliğin serdiği odalar ve olanaklar içinde, yeteneksizlik parayla yatıp kötülükle kalkıyor. Yoksulluk insanları evlere kapattıkça dünyadan ışığı kesilenler, soğuk bir karanlıkla Tanrıyı çoğaltıyor. Namusu cinsel organlara indirgeyen adamların mutsuz kadınları, bedenlerini soğuk yataklara çarpa çarpa tiksintiyi ve şiddeti doğuruyor. Şarkılar durmadan ayrılık ve ölümü söylüyor. Sesine dağları almış çocuklar, incecik boyunlarında binlerce yılın örseli yükü, gözlerinin ve parmaklarının buğulu pınarıyla yangın yerlerine, taş duvarlara su taşıyor.
Sayfa 100
Reklam
Bazı şeyleri iyi bilmeli insan Ben dağları iyi bilirim mesela Bir de ardıç ve ayrılığın kokusunu Herkes Eylül'de hüzünlenir Ben Eylül'de direnirim Bazı şeyleri iyi bilmeli insan Sen aşkı iyi biliyorsun mesela Gelmelerin adını gitmelerin derinliğini Bir de renklerle aran çok iyi Ne çok şeye yakışıyorsun sen Ve ne çok renkte güzelsin...
Ferhatın dağları deldikten sonra bu dünyada kavuşacağı bir şirini varken, Mevlana ve Yunus Emre’nin aşmaları gereken dağ bu dünyanın ta kendisiydi.
Boğulan bir insan doğal olarak yukarı doğru bakar. Yukarı doğru bakınca ne görür peki? Boğucu bir karanlığa gömülürken yukarıdaki berrak ışığı ve kurtarıcı havayı görür.
İnsan farklı şekillerde kaybolabilir ama kaybolmuş olma durumu ve bu durumun verdiği his hep aynı: yerinden kıpırdayamama, öfke, uyuşukluk, çaresizlik.
Reklam
“Yaş aldıkça saçların ağaracak. Kader deyip duracaksın göğsünde sancıyan o öksüz yaraya. Canını yakacak koskoca dağları aşıp o küçük tümsekte düşüşün.”
Yazmak istiyorum. Ama her zaman yaşamın günlük hareketliliklerini yeğliyorum. Caddelere çıkmak, doymak bilmediğim sokaklara bakmak, yeni köşeler keşfetmek, yabancı insanları seyretmek, doyumsuz yaşamı gözlerimden yüreğime indirmek istiyorum. Kısacık anlarda çeşitli olayları, insan varoluşunun özünü, zaman ve duyguları sınırsızlık içinde derinliğine düşünen insanlar çok mu? Bilmiyorum. Bir an, zamanları, olayları, duyguları, dağları, kalın gövdeli, büyük dallı ağaçları, yeşil mavi Akdeniz'i, uzantısındaki okyanusları, okyanuslarla ufuklarda birleşen yıldızlı gökyüzünü ve dağların ardından yükselen güneşi aşan olaylarla dolu.
Aşk duraksar ve yara alır Uçak çelik rengi göğü sesiyle sokunca Alçalarak yemyeşil ekinlerin arasına Kuru ekmek yiyen üzgün köylüleri bombalamayaİlkin küçük nir göl kan dolu ağzı /hava nasıl da yeşil/ Su mu yoksa o katı ışık mı yanakların taşıdığı Nilüferler isteklerkoca bir devAşk bu çiğnenmiş kırbaçlanmış alta alınmış Tanıyıp tutunacak bir insan arayan Gördükçe çelik kazanlarının iç kaynamasını Kaliforniyadaki silah fabrikalarını/Doların egemenliğ halkın refahı: Depolar boşalmalı/Aşk aşk bir şehir harabesi daha kazandın Kurşun kanatları gergin Fosforlu mermiler yine taze Yıldırımlanmış boğalar Havanın katı gövdesini kırarak Yararak hayat dolu sevdanın karnını Pilot ağzı zehirli bir dil Kentelenmiş çeneler arasından Gözler ovaya başını çıkaran insanlarıHaydi aşk aşk De ki dağları delerim senin için Yıldızlar yakarışlar açık kartlar Ve haydi hoşçakalKilimin üstünde Bir ampül Bir kırbaç bir ayakkabı Cahit Zarifoğlu
"Hayatta her şey biz insanlar için değil mi zaten? Unutmak ve alışmak üzerine kurulu bir dünyada yaşıyoruz. Rahmetli ninemin anlattığı bir hikaye vardı. Allah ölüm acısını dağlara vermiş, taşıyamayıp yıkılmış. Nehirlere vermiş, ağlamaktan kurumuş. Rüzgarlara vermiş, esmiş esmiş tükenmiş. En sonunda hepsi dile gelerek, 'Al bu acıyı, dayanamıyoruz,'diye Allah'a yalvarmışlar. Allah ölüm acısını onlardan almış, biz insanlara vermiş. İnsanoğlu arsızmış. Çabuk unuturmuş, çabuk alışırmış. Dağları yıkan, nehirleri kurutan, rüzgarları tüketen ölüm acısı insanı tüketmemiş. İnsan acının ilk haliyle kavrulmuş, kavrulmuş, ama zamanla alışmış."
Sayfa 349Kitabı okudu
Reklam
93 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
601 yılından 700 yılına kadar süren 7. Yüzyılda Feelf Dağları'nın bitiminde başlayan Sarı Ovalar'da 7 tane Kasaba varmış. Bunların birinde; Karısını, çoluk çocuğunu son salgında kaybeden, uşağı ve tek sağ kalan torunu Toliman ile yaşayan bir jeolog yaşarmış. Çocukluğundan beri yerkürenin hayranı, taşları Nebatatları vb şeyleri araştıran
Kadim Bir Masal  Arkturus
Kadim Bir Masal ArkturusH. B. Uyanık · Dorlion Yayınevi · 202212 okunma
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.