İnsanoğlunun doyumsuzluğu ve acımasızlığı bir araya gelince nasıl da korkunç oluyor her şey. Oysa minik bir bebeğin geleceği için sevinebilmeliydi herkes ve ortak olmalıydılar ele geçen hazinenin geleceğe ışık tutmasında. Günümüzde de böyle insanlar yok mu? Hala içimizdeler. İnsan, başkalarının kazancına, mutluluğuna, heyecanına ortak olabilmeyi, onlar adına sevinebilmeyi unutalı çok oldu sanırım.
Steinbeck bu eserinde hüznü iliklerinize kadar hissettiriyor. Aç gözlülüğün sınırı olmadığında, zalimlik merhameti zincire vurup sinsice duvarlardan sızdığında gün ışığı artık vazgeçiyor bazı şeyleri aydınlatmaktan.
Koca bir inci, daha önce görülmemiş büyüklükte, böylesi daha önce nasip olmamış hiç kimseye. Işığı göz alıyor, cazibesi can. Kısa ama sürükleyici ve bir o kadar da hazin olan bu eseri okumanızı tavsiye ediyorum. Ezilmişliği, yalnızlığı, zulmü, güveni ve ihaneti hepsini ve daha fazlasını barındırıyor içinde.
Bir yığın insanın, zulüm ve kibir batağında yıkanıp inci gibi parlayabileceğine inanması hem acı hem gülünç.
"Derler ya, insan asla doymak bilmez diye, yüzünü verseniz ille de astarını ister diye."
"Ta beşikten mezara dolandırıldığımızı biliyoruz. Yine de yaşamayı sürdürüyoruz."