_Yas, sevilen bir şeyin kaybına verilen hüzünlü bir tepkidir. Melankoli’de de aynı hüzün vardır ama yastan farkı, nesnenin kaybı içselleştirilerek egonun kendisinin kaybına neden olur. Bu yüzden yasta dünya boş görünür; melankolide ise egonun kendisi. Melankolide nesnenin kaybıyla egonun kaybı aynı şey haline gelir. Özsaygıdaki tahribat yasta
Yaşama Uğraşı gibi kendine konuşan bir metindir. Bütün kitap, baştan sona Pavese’den yapılmış alıntılarla örülüdür. Bu yapıyı, kurgusal bir diyalog olarak görmek de mümkün. İki yazarın, aynı gün (9 Eylül) doğmuş olmaları Tezer Özlü’nün Pavese ile kurduğu içsel bağı daha da haklı kılar gibidir. Pavese, kırk iki yaşında intihar ederek sonlandırır yaşamını. Tezer Özlü ise yakalandığı hastalığa yenik düştüğünde kırk üç yaşındadır. Neredeyse dünyada geçirdikleri zaman bile birbirine denktir.”
Sayfa 88 - İkinci Bölüm, Yaşama Uğraşı(n)’dan Yaşamın Ucuna Yolculuk (Derya Önder)Kitabı okudu
Her yerde dünyanın duvarlarına tutunmaya çalışırız, ve akşamdan kalmalığımın en kötü saatlerinde, bana değişik intihar yöntemleri tavsiye eden iki arkadaşım gelir aklıma, sevgi dolu bir dostluğun bundan daha iyi bir kanıtı olur mu
Bildiğim en dokunaklı intihar notlarından biri epeyce gösterişsiz olan şu not:
Sevgili Betty:
Senden nefret ediyorum.
Sevgiler
George
Sevdiğimiz birinin nefreti bizi öldürür ve onu ölümümüzle cezalandırmak isteriz. ''Bak, gördün mü, nasıl hissediyorsun artık? İddiaya girerim ki, şimdi beni seveceksin ama artık ben yokum. Bahse girerim, şimdi yaptıklarından ötürü pişmansın, değil mi? Ha?''
“dinle moruk,” diyor, “elli senede bir, bir Bukowski çıkarsa, ben bu işi kıvırırım.” bunun tadına varma izni veriyorum kendime, işime yaramasına, çünkü gökyüzüm çok kara, ustura-ucu havasındayım. “içtiğimiz o geceleri hatırlıyor musun moruk?” diye soruyor, “evet, hatırlıyorum,” “bu ara ne yapıyorsun, yazıyor musun hâlâ?” “evet, intihar üstüne yazıyordum şimdi.” “intihar mı?” “evet, yeni bir gazeteye köşe yazısı gibi bir şeyler yazıyorum, yeni bir gazete, OPEN CITY.” “bu intihar yazısını basacaklar mı?” “bilmiyorum.” biraz daha konuşuyor ve kapatıyoruz, ne akşamdan kalmalık, ne köşe yazısı!”
“bu tuhaf bir akşamdan kalmalık olmaya başladı, ama intihardan söz etmek intihar etmekten çok daha iyidir, veya öyle midir? son birayı içiyorum, yerdeki radyoda Japon müziği çalıyor, şimdi telefon çaldı, şehirlerarası, sarhoşun biri, New York’tan. ”
“bu arada bir genç donuna kadar soyunmuş, denize atlayıp, intihar girişimcimizi sudan çıkarmıştı, genç, o günkü yevmiyesini alıp izinle ödüllendirildi, adam suya kaza ile düştüğünü söylemişti ama ayakkabılarını ve çoraplarını neden çıkardığını izah edemedi, bir daha görmedim onu. belki o gece kafasına koyduğu işi bitirmişti, bir insanı neyin yiyip bitirdiğini asla bilemezsiniz, belli bir kafa durumuna gelmişseniz en basit şeyler bile korkunç problemlere dönüşebilirler ve en kötü endişe/korku/acı yorgunluğu, açıklayamadığın, anlayamadığın, aklına bile gelmeyendir, üstünüze metal bir levha gibi yığılır ve ondan kurtuluş yoktur, saatte 25 dolar vermeye razı olsanız bile, biliyorum, intihar mı?”