Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
OKU/MALAR İlkay Coşkun'un "+ UÇ" şiir kitabına değini: Şiir ve deneme yazılarıyla farklı dergilerde imzasına sıkça rastladığımız İlkay Coşkun, edebiyat dünyamıza katkı sağlayan üretken bir şair/yazar. Daha önce sırasıyla:"Yüreğimden Süzülen Nağmeler, Düş Yolcusu, Bilonsa ve Bimola" adlı şiir kitapları ile "Kahve
Duygusuzluk yüklü bir ironiyle, hava mükemmeldi. Güneşin altında mezar taşları ve haçlar sedef dalgaları gibi parlıyordu. Bu güneşli sabah saatlerinde en ufak bir esinti bile yoktu. Mavi gökyüzü kimyasal bir çökelti arılığındaydı ve ona Claudia’ya yaptığı son ziyareti hatırlatıyordu. Elleri cebinde, Corso cenaze töreninin yapılacağı yeri arıyordu. Tapınak görünümünde anıt mezarlar, melek ve Meryem Ana figürleri bulunan vitraylarıyla bir kiliseden çalınmış hissi uyandıran küçük evler, barok tarzı süslemeleri olan saçma sapan şapeller... Claudia bu manzarayı sevmezdi. Herkes için adalet arayan militan bir avukat, burjuva kökeninden olanların yanına gömülmekten hoşlanmazdı.
Reklam
İronik olarak, Jung'un sahip olduğu o paranormal kolektif bağ inancının temelinde bilişsel eğilim yatıyor. Zira buna temel bir kanıt olarak sunduğu "sylinde de bir nchronicity" kavramı ("tam birini düşünürken o kişinin telefon etmesi" benzeri “mânâlı tesadüfler”) rastgele olaylardan bir örüntü çıkarmaya, dağınıklık içinde bir düzen görmeye, her şeyin arkasında bir plan ve planlayıcı aramaya olan eğilimimiz sayesinde popüler oldu.
. Hepimiz bir felaket halet-i ruhiyesinde yaşarız. Yapımız anarşiye eğilimli bir yapıdır. İçimizdeki her şey sürekli kuşkunun gözetimindedir. Ortada eblehlik olsun ya da olmasın, her şeyde katlanılmazlık vardır. Temelde dünya, ne açıdan bakarsak bakalım, katlanılmazlıktan ibarettir. Dünya bizim için durmadan daha katlanılmaz olur. Katlanılmaz olana tahammül edişimiz, her birimizin hayat boyu işkence ve eziyete olan yeteneğidir, bir iki ironik unsur vardır insanda, mantıkdışı bir dangalaklık, geri kalan her şey iftiradır. ~ SON ~ .
Yumuşaklık ve zararsızlık bilinçli olarak kabul edilebilir tek erdem olduğunda, sertlik ve baskınlık bilinçsiz bir cazibe yaymaya başlar. Bunun gelecek için anlamı kısmen şudur: Erkekler kadınsılaşmaya fazla zorlanırlarsa, sert ve faşist politik ideolojiyle çok daha fazla ilgilenmeye başlarlar. Son yıllarda Iron Man serisi istisna olmak üzere, Hollywood tarafından yapılan belki de en faşist popüler film olan Dövüş Kulübü bu kaçınılmaz çekime kusursuz bir örnek sunuyor. ABD'de Donald Trump'a verilen desteğin popülist dip dalgası aynı sürecin bir parçasıdır, tıpkı (çok daha uğursuz bir biçimde) Hollanda, İsveç ve Norveç gibi ılımlı ve liberal yerlerde bile, aşırı sağcı politik partiler yükselişe geçmesi gibi.
Sayfa 426Kitabı okudu
Jack London'a göre, yazarlar eleştirel bir üslupla yazmalıydı­lar: Diğer bir deyişle, yarattıkları gerçeklik algısını her zaman bir adım geri çekilip sunuyorlardı; yalnızca kelimelerin eleğinden süzüldüğü için değil, mümkün olan tek nesnellik öznel olabi­leceğinden ve kullanılan ton, "gerçeği daha iyi anlatmak" adı­na sıklıkla ironiye kaydığından böyledir bu.
Reklam
İşin en ilginç tarafı ne biliyor musunuz? Makineler bile gerçek öğrenme yöntemini keşfetmişken, çocuklarımızın beyinlerini yapay zekanın ilk versiyonlarındaki gibi hala ezber mantığıyla ilkel bir şekilde eğitmek, karşımıza oldukça ironik bir soru çıkarıyor. Bu koşullar altında, hangimizin zekası yapay? Tümüyle belirli bilgi kalıplarını ezberlemek zorunda kalan organik beyinlerimiz mi, yoksa tıpkı beyin gibi öğrenmeye başlamış olan makine beyni mi? Cevap aslında çok basit. Kafanızdaki klasik yapay zeka kalıplarına uygun bir şeyler görmek istiyorsanız, tek yapmanız gereken herhangi bir okulu ziyaret etmek.
Sayfa 240Kitabı okudu
Hayatın diyalog olduğu yalandır, hayatın gerçeklik olduğunun da yalan oluşu gibi. Akla hayale sığmaz bir şey olmadığı gibi, rezilce bir mutsuzluktur, bir dehşet dönemidir, kısa da olsa uzun da, hoşnutsuzluk üretmekten ve melankoliden oluşan... sadece milyarlara varan ölüm sebepleri, ölüm sonuçları... Burada muazzam bir yaradılış hoşgörüsüzlüğü ile karşı karşıyayız, bizi daima umarsızlığa sevkeden, acılaştıran ve sonuçta da geberten. Yaşadık sanırız, oysa gerçekte ölmüş gitmişizdir. Tümünden bir ders aldık deriz ama olan biten itiş kakıştır sadece. Bakarız, tasarlarız, ama baktığımız ya da tasarladığımız her şeyin elimizden kayıp gittiğini seyretmek zorunda kalırız, egemenliğimiz altına almayı ya da en azından değiştirmeyi planladığımız dünyanın da elimizden kayıp gittiği gibi, geçmişin ve geleceğin de elimizden kayıp gittikleri gibi, kendi kendimizin elimizden kayıp gidişi gibi ve zamanla her şeyin bizim için imkânsız olacak olması gibi. Hepimiz bir felaket halet-i ruhiyesinde yaşarız. Yapımız anarşiye eğilimli bir yapıdır. İçimizdeki her şey sürekli kuşkunun gözetimindedir. Ortada eblehlik olsun ya da olmasın, her şeyde katlanılmazlık vardır. Temelde dünya, ne açıdan bakarsak bakalım, katlanılmazlıktan ibarettir. Dünya bizim için durmadan daha katlanılmaz olur. Katlanılmaz olana tahammül edişimiz, her birimizin hayat boyu işkence ve eziyete olan yeteneğidir, bir iki ironik unsur vardır insanda, mantıkdışı bir dangalaklık, geri kalan her şey iftiradır.
Sayfa 75
868 öğeden 571 ile 580 arasındakiler gösteriliyor.