ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
içinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
ılık ve aydınlık bir denize koşuyorum.
sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de
aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.
Ayrılığa doğru giderken her aşık az konuşur, çok düşünür; hem yanlış düşünür; sevgilisine karşı acayip bir uzaklık, bir yadırgama duyar. Hatta onu, şimdiden, kendinden yarı soğumuş, unutmaya hazır sayar; bir sıyrılış kurtuluş hali sezer. Kıskançlığı en çok duyduğu dakikalar bunlardır; unutulmak korkusunun verdiği azap içinde daha ileriye varır: Hiç sevilmemiş olduğuna bile hükmeder.
İster manalar dünyasına ait olsun aşk, ister mecazlar dünyasına... Gerçek aşkın sevgilisinde, suret aranmaz asla.
Surete âşık olsaydın eğer, sevgili ölünce bırakır mıydın hiç onu?
-Karısını ya da sevgilisini öldüren erkeklerle ilgili haberleri sık sık duyuyoruz. Neden öldürüyorlar sizce?
-Neden olacak, kadın oturduğu yerde oturmuyor. Ya başkasıyla fingirdiyor, ya baştan kendine aşık etmiş, sonra çekemem artık deyip gidiyor. Böyle şeyler işte… Yoksa kim ister elini kana bulamayı?
-Yani öldürdükleri insan aynı zamanda en çok sevdikleri…
-Sevmese öldürür mü canım.
“Ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
Garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
İçinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
Görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
Ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.
Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.”