Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Sevdiğiniz şeylerden infak etmeden iman etmiş olamazsınız, yani imana gel ki iyi insan olasın denmiyor. Tam tersine; iyi insan ol ki iman etmiş olasın."
19.yy'ın başlarından itibaren Batı, gelenekçi düşünceyi yıpratmak ve yıkmak adına, Müslümanlar arasından seçtiği, finansal ve akademik destek sağladığı ajanlarını İslâm topraklarına göndererek geleneksel düşüncenin kısırlaştırılması faaliyetlerini hızlı bir şekilde sürdürmüştür. Kısa sürede sonuç veren bu faaliyetler, İslâm ümmetinin kuşatıcı ve koruyucu kubbesinin parçalanmasıyla hedefine ulaşmış oldu.
Reklam
Batı dünyasının veya onların yerine vekâlet savaşları yapanların bir tavrı her zaman dikkat çekicidir. Bu milletler bir Doğu veya İslam memleketine saldırdığında oradaki medeniyeti, kültürü topyekún ortadan kaldırmak isterler. Tarihe, sanata, fikre sadece kendileri sahip olmak arzusu ile yakından ilişkilidir bu tutum. Ya o ülkede hiçbir varlık ve eser bırakmazlar veya orayı yağmalarlar. Bu aslında kendinden önce bir eser yaratan kültür karşısında yaşanan aşağılık kompleksinin ürünüdür. Irak işgalinde Bağdat ve tarihi Irak şehirleri yağmalandı ve yok edildi. Afganistan'da da aynı şeyi yaptılar, Hindistan'da, Latin Amerika'da da. Şimdi Gazze'de yapılan farklı değil. Cami, kilise, tarihi eser, yol ve bina ne varsa yok edilmek istenmektedir. Ancak asıl maksat kendinden olmayanların (Filistinliler veya Araplar) ne yaptılarsa yok edilmesine ilişkindir. Gazze, Yahudi'nin gözünde bir toprak parçasından çok öte, orada kendinden önce yaratılmış bir uygarlığa, kültüre, sanata düşmanlıktır. Gazze olaylarına bir de bu gözden bakalım.
Sayfa 5 - İbrahim Tökel, “Kendine uzaktan bakmak”
Tek taraflı yönlendirilmiş ve beyin yıkama üzerine kurulmuşsa, düşünmeyi öğretmeyip hazır çözümler servis ediyorsa, insanları yalnızca işlevleri için hazırlıyor; ufuklarını açıp özgürlüklerini genişletmiyorsa eğitim de insanlık dışıdır.
20. asrın ikinci yarısında insanlığın üçte biri devamlı olarak yetersiz beslenmektedir. Acaba sebebi nedir? İmkânların kıtlığı mı yoksa merhametin yokluğu mu?
Asırlar ilerlese de soru aynı..Kitabı okuyor
Medeniyet,toplumu yaratırken insanlar arasındaki dahili şahsi ve dolaysız bağları koparır;haricî,anaonim ve dolaylı ilişkiler kurar.
Reklam
Modern zamanlar, İslam dünyasında önemli kırılmalara yol açtı. Toprakları işgal edilen, onurlu ve özgür vatandaşları köleleştirilen, tarihi ve medeniyeti geri ve anlamsız bir kültür olarak reddedilen İslam dünyası, moderniteye belli tepkiler vermek zorundaydı. Modernitenin kaynağı olan Batı, bu tepkilerin odak noktası oldu. Yaklaşık iki asırdır Müslüman kitleler, kendilerini tarihin dışında, kültürel geri kalmışlık sendromuyla hareket eden özneler olarak görüyor. Şanlı bir geçmiş ve güçlü bir ben bilinciyle mevcut siyasi, sosyal ve ekonomik daralma arasındaki gerilim tepkisellik olarak ortaya çıkıyor. "Kurban edilmişlik" psikolojisi Müslüman dünyayı modernite karşısında umutsuzluğa, kırgınlığa, öfkeye mahkum ediyor. Batı, İslam dünyasının modern 'ötekisi' haline gelmiş durumda. İslam dünyasının kendi değerlerine dayanan bir gelecek inşa etmesi; bu psikolojiden kurtulmasına bağlı... Kendi tarihinin öznesi olan bir İslam dünyası: geçmişiyle barışık, geleceğine güvenle bakabilen bir dünya olacaktır. Bunun için Müslüman dünyanın Batı algısını gözden geçirmesi ve bir 'öteki' olarak batıyı aşması gerekiyor.
İslam'ı Batı'nın dünyeviliğinin ve Doğu'nun mistisizminin ötesinde gören Müslüman düşünürler, bu manada hem oryantalizme hem de oksidentalizme karşıdırlar.
Necmettin Erbakan
"...Batı hayranlığı ve İslam düşmanlığı bozuk zihniyetlerinin temelini oluşturur."
Sayfa 178 - MGV YayınlarıKitabı okuyor
Avrupa'nın Doğu'yu ve İslam dünyasını bir "öteki" olarak görmesi İslam'ın tarih sahnesine çıktığı 7. yüzyıla kadar geri gider. Ortaçağlarda İslam'ı dini ve teolojik gerekçelerle bir öteki haline getiren Avrupa medeniyeti, bu ötekileştirmeyi modern dönemde; din dışı ve seküler argümanlar kullanarak yapmaktadır. Bu yüzden soğuk savaşın ardından İslam, giderek bir güvenlik sorunu olarak kurgulanmış ve "İslam tehdidi" uluslararası ilişkilerden, göçmen yasalarına kadar her alanda kullanılan elverişli bir siyaset aracı haline gelmiştir. Modern Batı medeniyetinin milliyetçi, dini ve seküler aşırı uçları; İslamı ve müslümanları ötekileştirerek kendilerine bir güvenlik ve meşruiyet alanı yaratmaya çalışıyorlar.
Reklam
Samimî ve yalın bir reddediş, zengin gerekçeli ama bulanık karşı oluştan çok daha hayırlıdır. Bu sebeple İslâm medeniyeti ve İslâm milleti üzerine söz söylemek isteyenler önce arı duru bir bakış açısına sahip olmalıdır. Aklından ya da karnından değil, kalbinden konuşmalıdır. Yapacağı tasvirlerden ziyade teşhisler, tanımlamalar ve teklifler şarkiyatçılardan farklı tezgâhların ürünü olduğunu göstermelidir. Yoksa Batıyı eleştirirken Batı ahlâkının ikiyüzlülüğüne düşmekten kimse koruyamaz onları. Meşrutiyet aydını işte böyle bir şeydi.
Avrupa'nın büyük bölümünde dinsel yasalar, engizisyon, cadı avları gibi kurum ve uygulamalar yüzyıllar öncesinde kalmıştır. Türkiye belki ortaçağını çok daha uygar biçimlerde yaşadı. Ama ne var ki, Türkiye'de bugün dahi yaşayan bir ortaçağ var. Birçok yörede kadınların gördüğü muamele, "terbiye" amaçlı dayağın yaygınlığı, on yıl önceki Sivas olayı, günümüzdeki ortaçağın somut örnekleridir. Batı'nın çoğu yerinde dinsel yasalar çok geçmişte kalmış bir olgudur, oysa İslam dünyasının birçok ülkesinde şeriat yürürlüktedir, Türkiye gibi yürürlükte olmadığı yerlerde de pek çok insan bunun uygulanmasını istemektedir. Kimi Müslüman ülkelerde şeri ceza hukukunun recm (taşlayarak öldürme) cezası dahi uygulanmaktadır. İslamcı ailelerin, çocuklarını yetiştirirken cehennem azabı korkutmalarıyla onların duygu ve düşünce dünyaları üzerinde kurdukları ağır baskı başlı başına bir insanlık faciasıdır.
Sayfa 297
İslam Dünyası ve Karanlık Çağlar
Antik Yunan mirasını Müslümanların korumuş olması sıkça duyduğumuz bir iddia. Alt metni görmek kolay: "Batı şimdi üstün gözüküyor ama biz olmasaydık karanlık çağlardan çıkamazlardı." Eminim ki o İslam düşünürleri bugün yaşasalardı tam da bu Antik Yunan iddiaları yapanlarca "Batı yalakalığı" ve "monşerlik”le suçlanırlardı. Farabi'ye bakın: Orta Asya'da doğmuş, Bağdat'a taşınmış, Mısır'daki Helenistik İskenderiye okulundan etkilenmiş. Türk ve İranlı, her halükârda Arapça yazmış. Kahramanları Yunan, bazı hocaları Süryani, en önemli öğrencilerinden birisi de Kurtubalı bir Yahudi, İbn Meymun. Şimdi Allah aşkına, bu adam bugün yaşasa Ülkü Ocakları'na mı yazılırdı? Onu üreten İslam medeniyeti ile bizim tecrübe ettiğimiz Türk-İslam sentezi arasında dağlar kadar fark var.
Eski Hıristiyan Kilisesi neydi ve ne olma amacındaydı? Bu kilise İsa'dan sonra az sayıda kişiyle kuruldu ve hiç zaman yitirmeden, kişisel yetkinliğe erme ilkelerine göre, ruhu tinsel yönden tatmin inancına dayalı "toplumsal" formüller aramaya koyuldu. Hıristiyan topluluklar (kiliseler) faaliyete geçmiş ve sonra hızla yeni bir
Sayfa 1148 - 1149 Yapı Kredi Yayınları
İSLAM DÜNYASINDAKİ entelijensiyanın büyük bir bölümünün çarpıklıklar alanında yüzdüğünü öncelikle belirtelim. Entelektüellerin, bilim adamlarının ve yönetici kadroların işlevleri zaten Batı'daki gibi kesin hatlarla belirlenmemiştir.
Sayfa 143 - Entelijensiya: Aydınlar topluluğu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.