Gündemimizde yükselişte olan bir kavram var "Kemalizm". Peki nedir bu Kemalizm?
Mustafa Kemal kendi döneminde "Kemalizm" terimini kullanmamıştır. Bu kavram daha sonra yapılan araştırmalarla beraber oluşmuştur. Hollandalı tarihçi Erik-Jan Zürcher Kemalistleri erken cumhuriyet dönemindeki karar alıcılar olarak tanımlamıştır. Bu
Gülhane Hattı'nın okunması ilk anlarda memleketin içinde ve dışında sevinç ve ümitle kutlandı. Fakat Gülhane hattının prensipleri kağıt üzerinden iş haline konulmaya başlayınca, türlü istikametlerden sesler yükseldi. Başlıca itiraz cahiller sınıfından geldi. Tanzimattan önce yenilik hareketine karşı tutturulan nakarat yine başladı. Şeriat elden gidiyor; Hristiyan tebaa ile İslam tebaa arasında eşitlik nasıl olur? Zaten devletin kelimesi hep hristiyanlara yüz vermekten ve onların adetlerini kabul etmekten ileri gelmiyor mu? Bu suallerle başlayan hoşnutsuzluk gittikçe artmaya başladı.
İnsanlar, doğuştan eşittirler: kullukta,fanilikte eşitlik. Ama menfi bir eşitlik bu.Sonra, iman sayesinden yeni bir eşitlik kazanırlar,kardeş olurlar. Rabbin lütuflarından aynı ölçüde faydalanacaklardır:hukuki ve müsbet bir eşitlik.
Kulun bütün haysiyeti :Mümin oluşunda. Kul, mümin olunca hukuki bir hüviyet kazanır, dilenciyi halifeye eşit kılan bir hüviyet.
İslâm için hürriyet felsefî değil, hukuki bir mefhum.Temeli : Câmianın bütün fertleri arasında tam bir hak eşitliği olduğu inancı .
Hükmeden ALLAH'tır , bu hakimiyet devredilemez. ALLAH , her ul-ül emr'i* otorite ile doğrudan doğruya techiz eder. Emir (veya Sultan) seçimle gelse de , durum değişmez. ALLAH'ın dışında cismani bir otorite yoktur. Vardır demek , ALLAH'a şerik koşmaktır. Ul-ül emr, ALLAH'ın aletidir sadece. İslâmiyet'te her türlü istibdada , ahkâm-ı Kur'aniyye dışındaki her türlü keyfiliğe karşı direnmek için bir çok yollar vardır.
Müslüman milletler,· İslam dinini kabul etmekle çok büyük ve parlak bir medeniyet kurmaya muvaffak olmuşlardı.
Bugün de İslam esaslarını daha güzel anlayıp, daha derin bir bilgi ve faziletle tatbik ve icra eder, onlara daha ciddi ve daha samimi bir bağ ile bağlanırlarsa, bugünkü gerilik çukurundan yükselerek, şimdiki medeniyetin üstünde yeni bir medeniyet kuracaklardır.
İnsanlar arasında yayılacak olan müsamaha, adalet ve eşitlik fikirleri, bunlardan doğacak dayanışma ahengi, fertlere bahşedeceği sayısız nimetler ve manevi hazlar, bu yeni medeniyetin üstünlük sebebini teşkil edeceklerdir.
Şark milletlerinin her birinin kendine mahsus adet ve an'aneleri, ahlaki ve felsefi inançları, aynı ruh halleri ve birbirinden farklı içtimai ve siyasi esasları vardı.
İslam'm nuru, zamanla zayıflayıp sönmeye başlayan bu medeniyetlere taze hayat verdi. Dinin dirilten ve yenileyen kudreti sayesinde bu milletler yeniden canlanarak, o zamana kadar görmedikleri yüksek bir medeniyete eriştiler. İnsanlığa daha çok adalet, eşitlik ve bilgi bahşedildi.
Batı medeniyetinin de gelişmesine yardım eden bir medeniyet ortaya çıktı. Böyle olduğu halde Müslüman milletler bugün, pek çok bakımlardan İslam'dan önceki hayatlarını andıran şartlar içinde yaşamaktadırlar.
Bu genel çöküntü, İslam memleketlerinin her yerinde kendine has bir karakter taşımaktadır. Bu ise bizce, Müslüman milletlerin gerilemesinin sebebini, hâlâ nüfuzundan kurtulamadıkları İslam'dan önceki hayatlarının, Üzerlerinde devam eden tesirinde aramak lazım geldiğini göstermektedir.
Şu halde Müslüman milletlerin gerilemesi de, daha önce ve sonra vuku bulmuş diğer gerilemeler gibi olmuştur. Bu milletler de, yeni bir medeniyet ile istikballerini kazanmak için mazilerinden ne gibi şevler unutmak ve feda etmek icap ettiğini takdir edememişlerdir.
D-8 Teşkilatının altı temel ilkesi:
1- Saadet için "materyalizm değil, maneviyatçılık" esas alınmalıdır,
2- Saadet için "çatışma değil, diyalog" esas alınmalıdır,
3- Toplulukların saadet için "çifte standart değil, adalet" esas alınmalıdır,
4- İnsanların mutluluğu için "üstünlük, tekebbür değil, eşitlik" esas alınmalıdır,
5- İnsanların saadeti için "sömürü değil,işbirliği" esas alınmalıdır,
6- Toplumların saadet için "baskı ve faşizm değil, insan hakları, özgürlük ve demokrasi"nin esas alınması gerekmektedir.
İslam ülkelerine bakarak kendilerinin daha iyi olduğunu söyleyenler, akıl, özgürlük ve eşitlik değerleriyle çelişen politikalarını meşrulaştırmak için kendilerine elverişli ve işe yarar bir zemin bulmuş oluyorlar.
''Müftüler sana fetva verse de sen kalbine danış!''
Bu cümle sanırım kitabın en güzel manası yüksek bir özeti idi. Aslında biliriz ki Abdülkadir Geylani olsun, İmam Gazali olsun islam alimlerinin benimsediği tasavvufu günümüzce hep yanlış yorumladık. Hayatımıza madalyonun diğer yüzü ile yansıtıldığı kanaatindeyim. Günümüz videolarında
Hacı adayları bu gün Arafat'ta vakfeye durmuşlar. Hepsinin elleri semada, gözleri yaşlı, üzerlerinde tek tip kıyafet (ihram) görünürde tam bir eşitlik mevcuttu. Tüccarı memurdan, iş adamını esnaftan ayıracak bir esame yoktu. Velhasıl atmosfer güzeldi.
Aklıma, yerden metrelerce yüksekteki "Kabe manzaralı" lüks otel odasındaki
10. yüzyıldan başlayarak Bizans'ta bulunan din adamları, Bulgaristan'da "Bogomiller" adı verilen yeni bir dinsel akımın gerçekleşmekte olduğunu fark ettiler. Bu mezhebin kurucusu olan kişi Bogomil (Tanrı'nın sevdiği) adında bir köy papazıydı. Yaklaşık 930 yıllarında papaz Bogomil yoksulluk, alçakgönüllülük, dua ve tövbe ile geçen bir