Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İlim ile Bilim arasındaki fark nedir? Atatürk'ün İlminin Manası Nedir?
Mustafa Kemal Atatürk'ün sahip olduğu ilmin ne anlama geldiğini Atatürk'ü dine yamama çabalarını boşa çıkarmak için açıklamak zorundayım. Mustafa Kemal Atatürk'ün sözlerini bilmek, öğretmek, öğrenmek aşamasını geçtik. Şimdi o sözlerin manasını öğrenerek yarım kalan devrimi tamamlama aşamasına geçiyoruz. İlim sahibi olmak
Bu genel çerçeve dışında diğer bazı maddelerde gerek etnik gruplar, gerek dini azınlıklar ve gerekse de İran’ın resmi mezhebi olan Caferilik dışındaki İslam mezheplerinin sahip oldukları haklar belirtilmiştir. Aşağıda ilgili maddeler yer almaktadır: Madde 12: İran’ın resmi dini İslam ve resmi mezhebi On iki İmam Caferiliğidir. Bu madde hiçbir
Reklam
İslâm istemiyordu, Müslim ve gayr-ı müslimin tamamen eşitlik hukukunu kabul etmiyor, daima gayrimüslimler ikinci kademede bırakıyordu.
Çünkü İslâm, mükemmel bir uluslararası sistem olarak, dünya siyasetini yönlendirecek şekilde, tüm insanlığın ve halkların eşitliğine dayalı uluslararası söylemler ve ilkeler getirmiş yegâne inanç sistemidir. Asur dan Roma'ya kadar birçok kadim imparatorluklar da dünyayı yönetmeye talip olmuşlardır; ama tüm bu devletlerin amaçları, başka milletleri kendi toplumlarına veya bireylere itaate dayandırmak olmuştur. İslâm ise, hukuk önünde eşitlik ilkesi çerçevesinde, tek bir siyasi otoritenin etrafında bir dünya birliği fikrini getirmiş ve tarihte şahit olunduğu gibi bu ideali gerçeğe dönüştürmüştür. Ancak ne acıdır ki daha sonraları Müslümanlar, Kur'an ve Sünnet'in kendilerine biçtiği rolü yetersiz görünce ve inançlarının kendilerine öğrettiği ilkelerden uzaklaşınca, bugünkü netice ve görüntü ortaya çıkmıştır. Tabi ki bu noktada, İslâm siyasetinin dışa yayılımcı politikaları istikrar getirince, işgalci ve emperyalist güruhun bundan rahatsız olup, gerek sıcak savaşlarla gerekse soğuk savaşlarla bu akıntıyı önce durdurmaya sonra da kurutmaya çalışmalarını da unutmamak gerekir.
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Hayat insanlan birbirinden ayırıyor, cami ise onları tekrar tekrar biraraya getirip kaynaştırıyor. Cami birlik, beraberlik, eşitlik ve iyi niyet okuludur.
Sayfa 267 - YarınKitabı okudu
Reklam
Ama Kur'an bu itikatların aksine kadın ve erkeğin eşit bir ırk ve fıtrattan olduğunu ilan ediyor. Her ikisi aynı ölçüde insandır, eğer kadın «zavallı» «zayıf ve «noksan akıllı» olmuşsa bu, erkeğin suçudur. Bu eşitlikten maksat, sosyal şartların ve sosyal anlayışlardaki çeşitliliğin eşit kılınması değil. Irksal eşitlik ve ırksal beraberliktir.
Sayfa 324 - Seçkin Yayıncılık, Çeviri Abdullah Şahin,Kitabı okuyor
Kur'an ve Kadın
Bu Batılı "fanatizm”in tipik bir örneği, İslâm'da kadının durumuyla ilgili polemiklerdir. Bir kere daha, şöyle ikili bir ayırım yapmamız yararlı olacak: Kur'ân'ın hükümleri ile Müslüman ülkelerdeki uygulamayı birbirinden ayırmak, bu birincisi; ikincisi de, Hıristiyan halkların gerçekteki uygulaması ile Müslüman halkların
Erkekler ve kadınlar birbirlerinden-dir. Kadın İslâm örfünde bir insandır. Onun yeryüzündeki varlığı, insanî bir var oluştur. İslâm her ne kadar kavvamiyet (aile reisliği ve sorumluluğu), şahitlik ve miras gibi belirli bazı yerlerde kadın ile erkek arasında eşitlik sağlamamış ise de bu kesinlikle insanî anlamda bir ayrımcılık değildir. Hakikat ancak her iki ayrı cinsin (erkek ve dişinin) birlikte aynı asıldan meydana geldikleridir: "Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini yaratan..." Bununla birlikte miladi 17. asra kadar Avrupa'nın kadın hakkındaki düşüncesi şu idi: Kadının acaba ruhu var mıdır yoksa o, ruhsuz mudur? Eğer kadının ruhu varsa bu bir insanî ruh mudur yoksa hayvanî bir ruh mudur? Eğer onun insanî bir ruhu varsa bu ruh, erkeğin ruhunun mertebesinde midir yoksa daha alt bir mertebede midir? Bu din ise bundan tam on asır önce yedi semanın üzerinden şu pek müthiş ve muazzam gerçeği tespit etmişti: "Kiminiz kiminizdensiniz."
İttihad-ı İslâm (İslâm birliği, panislâmizm), ittihad-ı Osmaniye göre daha dar fakat daha mütecanis (homojen) bir fert, vatandaşlık, millet ve birlik çerçevesi arayışıdır. Tanzimat ve eşitlik politikalarının başarısızlığı ve gayrımüslim ayrılıkçılığın azalacağına kuvvetlenmesi Osmanlı Devleti'ni ve aydınlarını buraya, İslâm birliği fikrine ve siyasetine getirmiştir. Bu fikrin merkezinde, kaynaklara dönüş üzerinden inşa edilen yeni (dar ve sade) yorumuyla Yeni Selefî İslâm yorumu vardır. Türk, gayrıtürk bütün Müslüman Osmanlı tebeası (geniş yorumda Osmanlı toprakları dışındaki Müslümanlar dahil) mezhep, meşrep, coğrafya, nesep farklılıkları hesaba katılmaksızın, yeni İslâm/Müslümanlık yorumunun da yardımıyla bir, eşit ve kardeştir, bir, eşit ve kardeş haline getirilmelidir. Kolaylıkla tahmin edilebileceği üzere mezhep, meşrep farklılıklarını yani tarihi, İslâm tarihi içinde oluşmuş ilmî, siyasî, fikrî kabulleri, teamülleri ve anlayışları, sosyal statüleri esas almayarak, onları törpüleyerek birlik arayan bir İslâm anlayışı elbette yeni bir din yorumu olacaktır. İslâmcılık fikriyatı ve hareketi dediğimiz tam da budur, zaman zaman ittihad-ı İslâmla aynı şey kabul edilmesinin ana sebebi de bu olmalıdır.
Sayfa 660Kitabı okudu
Reklam
İslam'ın din olarak üç temele dayandığını görüyoruz: kitap, terazi, demir. Kitap: Düüşünce, ideoloji, kültür, İlim ve imanın tezahürü ve sembolü. Demir: Gücün-asgari gücün, maddi gücün, iktisadi gücün, teknik gücün,, insanın tabiat karşısındaki gücünün- sembolü. Terazi: Yani eşitlik ve adalet. Bu ekolün üç sembolüdür; bakın düşünün ve hayal edin: zihninizde ideal insan toplumunun bu üç esasından başka bir esasa ihtiyaç duyduğunu tasavvur edebilir misiniz? -Kitap-terazi-demir.
Kapitalist ve komünist ideolojilerin dünyayı ezen zulümlerine son verecek olan, ancak, islâm dünyasının büyük, etkin ve bağımsız birliğidir. Bu birliğin oluşması ve şimdi dünyanın içine kapandığı kısır döngüyü kırması için, her ülkede revaçta tutulan sistemi kökünden eleştirici ve gerçek sistemi onun yerine koyucu düşünce savaşını başlatmak lazımdır. Yalancı özgürlük ve eşitlik propagandalarının aldatıcılıktan öte hiç bir anlamları olmadığını, gerçek ve mümkün özgürlük ve eşitliğin, bir arada ve ancak islâma dayalı bir dünya görüşünde, insan mutluluğunu sağlayacak bir geçerlikte bulunabileceğini anlatmak gerekiyor.
LIBYA: KADDAFİ'NİN İSLÂM SOSYALİZMİ
Albay Muammer Kaddafi 1 Eylül 1969'da kansız bir darbeyle Kral Idris es-Sunusi'yi tahttan indirip Libya'yı bir cumhuriyet olarak ilan etmesiyle iktidarın dizginlerini eline geçirdi. Sonrasında, Kaddafi Arap dünyasının İslâmcı reformist bir mesaj taşıyan radikal bir lideri haline geldi. Yönetiminin ilk evresinde, 1 Eylül
Sayfa 243 - İzKitabı okudu
966 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.