Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çöküş dönemi
Bu Batılılaşmış kafalar, ne vazık ki, çaresini bulmak istedikleri hastalığın ne doğasını, ne nitelkiğini hiç bir zaman gerektiği ölçüde anlayamadıkları gibi, yükselmesini sağlamak için boş yere uğrasıp durdukları toplumu da ne yazık ki öğrenememiş, tanıyamamışlardır. Işte bunun içindir ki, bu kafalar, Islam dünyasının zaten çok kararsız,
Sayfa 43 - PınarKitabı okudu
İbn Sina
Türk düşünce geleneğinin oluşmasında ve gelişmesinde seçkin bir yeri olan İbn Sînâ (980-1037), aynı zamanda tarihin önde gelen büyük bilim ve düşün insanlarından birisidir. Doğu ve Batı felsefesini derinden etkilemiş, klasik felsefenin temel temalarını İslâm felsefesinin ilkeleri ışığında yorumlamıştır. Felsefesi kadar bilimin değişik dallarında da derinlikli araştırmaları vardır. Geniş bir yelpazeye yayılan ilgi alanının bir sonucu olarak, felsefe, astronomi, matematik, fizik, kimya ve tıp konularında eserler yazmıştır. Büyük bir filozof ve bilim insanı olmasına karşın, yalnızca tıp alanının bir üstadı olarak, uzun yıllar Doğu’da ve Batı’da otorite olarak kabul görmüştür. “Doktorların Kralı” olarak Avrupa’da pek çok katedralin duvarında resmi bulunmaktadır. Aynı zamanda fiziğin mekanik ve optik alanlarında yaptığı çalışmalar da tıp alanındaki çalışmalarıyla yarışacak düzeydedir. Örneğin Galileo’nun modern mekaniği kurmasına kadar egemen olan İtilim (Impetus) Kuramı’nın en gelişmiş modellerinden birisi İbn Sînâ’ya aittir.
Reklam
İslam değerlerinin çağımızın bilim ve Teknik kafasıyla birleşip beraber yaşayacağını ummak bir avuntudan ibarettir.Çünkü günümüze hakim olan bilim ve teknik, Batı'da belli bir dönemde belirlenmiş bir kafa yapısının uzantısıdır;belli bir toplumsal yapının sinesinde gelişmiş,vasıfları Islam'a taban tabana zıt bir sınıf eliyle gücünü dünya ölçüsünde yaymıştir.
1864'TE İSTANBUL'DA DOĞAN SALİH ZEKİ BEY DÖRT YAŞINDA ANNESİNİ, ALTI YAŞINDA BABASINI KAYBETTİ. DARÜŞŞAFAKADAKİ EĞİTİMİNİN ARDINDAN HAYATININ MERKEZİNE BİLİMİ KOYDU. GERİDE SAYISIZ ESER BIRAKAN SALIH ZEKİ, İSLAM DÜNYASININ BİLİM TARİHİNİ KALEME ALDIĞI ASAR-I BAKIYE İLE BUGÜN TÜRK BİLİM TARİHÇİLİĞİNİN KURUCUSU SAYILIYOR. Hocasıyla geçen bir konuşmasında, DERSİNE GİRDİĞİM İLK GÜN BÜYÜK İŞLER YAPACAĞINI ANLAMIŞTIM AMA DARÜLFÜNUNA REKTÖR OLUP DA BENİ HOCA OLARAK İŞE ALACAĞIN AKLIMA GELMEZDİ!
Evren bütün değişmelerine rağmen bir düzen ve bütün ayrıntılarına rağmen bir ahenk içindedir. İbn Heysem (ö. 432/1041) Maḳāle fī Keyfiyet er-Raṣad.
Muhammed İbn Musa el-Hârezmî
Bilimsel bilginin yani bilimin en önemli özeliği evrensel bir bilgi olmasıdır. Bu, sadece bilimin ürettiği bilgilerin genel geçer bir niteliğinin olması değil, aynı zamanda herkesin yararlanabilmesine açık olması anlamındadır. Bu nedenle ırk, milliyet, din ve cinsiyet gibi ayrımları kabul etmez. Bu anlamda her uygarlığın bilime katkısı vardır ve bilim bu katkılarla birikir ve ilerler. Bu iki özellik bilimi diğer bilgilerden ayırır. Çağımızda bilimin ulaştığı dikkat çekici düzey de yine bilimin birikmeci ve ilerlemeci özelliği sayesinde mümkün olabilmiştir. Bu anlamda verilecek en doğru karar bilimin kazanımlarında bütün uygarlıkların payı olduğudur. Greklerin kendilerin den önceki uygarlıklardan alarak geliştirdiği bilimsel miras, Orta Çağ’da İslam dünyası tarafından devralınarak Hint ve Çin kültürlerinin kazanımlarını da içerecek şekilde geliştirilmiştir. Orta Çağ’da, özellikle 8.-11. yüzyıllarda çok büyük bir kültürel yükseliş yaşayan İslam dünyası bilimde de sayısız büyük başarı elde etmişti. O dönemlerde Müslüman bilim insanlarının yaptığı araştırmalar ve keşifler dünya bilim mirasını ciddi şekilde zenginleştirmişti. Dünya bilim mirasını o dönemde zenginleştiren bilim insanları arasında çok sayıda Türk bilgin de vardı. Bunlardan biri de matematikçi kimliğiyle öne çıkan Ebû Muhammed İbn Musa el-Hârezmî’dir.
Reklam
İslam değerlerinin çağımızın bilim ve teknik kafasıyla birleşip beraber yaşayacağını ummak bir avuntudan ibarettir. Çünkü günümüze hakim olan bilim ve teknik, Batı'da belli bir dönemde belirlenmiş bir kaf a yapısının uzantısıdır; belli bir toplumsal yapının sinesinde gelişmiş, vasıfları İslam'a taban tabana zıt bir sınıf eliyle gücünü dünya ölçüsünde yaymıştır
Bilimin kökeni hurafelere dayanır
Bilim nerede ve ne zaman başladı? Bu soru saçma değil, bilimin ne olduğu meselesinin özüne inen bir sorudur. Geçmişe baktığımızda, sonradan küresel bir bilim projesinde kullanılmaya başlayan eski f ikirler ve keşifler görmek mümkündür. Fakat o zamanlar bu fikir vekeşifler dini kutlamalar için elverişli bir zaman bulmak, savaşlar kazanmak. Kitabı Mukaddes'teki kehanetlerin doğru olduğunu kanıtlamak ve (hepsinden önemlisi) hayatta kalabilmek gibi bambaşka projelere aitti. Bu kitap, modern bilime uygulamalı bilgilerden olu- şan büyük bir birikim miras bırakan antik Mezopotamya uygarlıkları ile başlıyor. Babil saraylarının danışmanlarının matematik, ast- ronomi ve tıp gibi alanlarda uzmanlaşmalarının sebebi teorik fizikle ilgilenmeleri değil geleceği tahmin etmek istemeleriydi. Bunun tersine Yunan filozofları ise kozmosu açıklayabilecek muazzam sistemler kurmayı tercih etmişlerdi. Teorilerinin çoğu bugün bize tuhaf gelse de, zaman içinde sürekli tadil olmuş, asimile edilmiş ve önce İslam sonra da on sekizinci yüzyılda AvrupalIların düşünce dünya- sını hâkimiyet altına almıştır. Bilimin asıl temelleri bugün büyü yada "sözde bilim" diye sık sık çamur atılan teknik ve kavramlarda yatmaktadır.
İslam değerlerinin çağımızın bilim ve teknik kafasıyla birleşip beraber yaşayacağını ummak bir avuntudan ibarettir. Çünkü günümüze hakim olan bilim ve teknik, Batı'da belli bir dönemde belirlenmiş bir kafa yapısının uzantısıdır; belli bir toplumsal yapının sinesinde gelişmiş, vasıfları İslam'a taban tabana zıt bir sınıf eliyle gücünü dünya ölçüsünde yaymıştır. Bilimin ilerlemesi, bilime has özelliklerden değil, o bilim görüşünden en çok faydalanan insanlar yüzündendir. Bu yüzdendir ki bugünkü hayatı biçimlendiren teknik teçhizat değil, o teknik teçhizatın ortaya çıkmasına ve bazı insanların kar ve kuvvet sağlamasına yol açan müesseselerdir.
Atatürk diyor ki;
Düşmanlarımız bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla suçluyorlar ve duraklamamızı, düşüşümüzü buna bağlıyorlar. Bu yanlıştır. İslâm Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi din diye bin türlü kayıtlarla kayıtlı zannettiğimiz şeyler, dinimizde yoktur. Bizim dinimiz, akla en uygun ve en tabii bir dindir. Ehli İslam’ın yakalanmış olduğu zulüm ve sefaletin elbette birçok nedenleri vardır. İslam dünyası, dinin hakikatleri çerçevesinde Allah’ın buyruğunu yerine getirmiş olsalardı, bu sonuçlarla karşılaşmazlardı. Allah’ın emri çok çalışmaktır. İtiraf ederim ki düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan daha çok çalışmak zorundayız. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygarlık buluşlarından en üst derecede yararlanmak zorunludur. Hepimiz itirafa mecburuz ki, bu konudaki hatalarımız çok büyüktür. Bizim dinimiz, milletimize hakir, miskin ve zelil olmayı önermez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin izzet ve şerefini korumalarını emrediyor.
199 öğeden 121 ile 130 arasındakiler gösteriliyor.