Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
_Mustafa Kemal, bir Türk’tü; Türk olmaktan gurur duyuyor; “Türkiye Türklerindir” parolasıyla yaşıyordu. Ne Tanrı’dan, ne bir kişiden ne de kurumdan çekinmeyen, tam bir devrimciydi. Onun için resmi ya da kutsal olan hiçbir şey yoktu. Türkiye’yi Padişah’ın ehliyetsizliğinden ve despotizminden olduğu kadar, yabancıların pençelerinden kurtarmakla
SEKİZİNCİ NOTA: Ey sa'y ve ameldeki lezzet ve saadeti bilmeyen tenbel insan! Bil ki: Cenab-ı Hak, kemal-i kereminden, hizmetin mükâfatını, hizmet içinde dercetmiştir. Amelin ücretini, nefs-i amel içine koymuştur. İşte bu sır içindir ki, mevcudat hattâ bir nokta-i nazarda camidat dahi, evamir-i tekviniye tabir edilen hususî
Reklam
Geçen yüzyılın sonlarında, büyük Devletimizin altın topraklarını bölüşmek için, Batılıların bir araya getirdikleri birçok şart, tarihî - kültürel birikme ve sürtüşmelerle iyice yıpratmaktadır iç yapımızı. Tanzimat, kısa zamanda, dış etki ve eritilmemiş iç yabancı unsurların çalışmaları ve düşünce kurumlarımızın zayıflığıyla, ufak bir kaydırış ve
Türk Edebiyatında, Akif kadar, hayatı şiire ve şiiri hayata sokmuş şair yoktur. Yalnız, bu hayat, merkez olarak alınmamış, o çağdaki Türkiye şartları içinde ve belli bir ışık altında müşahede edilmiştir. Yani hayat, kendi başına bir gerçek olarak alınıp metafizik kürenin dikenli noktalarına dokunmadan tut da, realitenin içindeki eriyişe kadar
Türkiye Selçukluları Ve İslâm
Tasavvuf, Sufiler, Tarikatlar ve İslâmlaşma Görüldüğü gibi Anadolu'da tasavvuf, münhasıran XIII. yüzyıl başlarındaki göçlerle taşınmış bir olgudur. Belki burada altı çizilmesi gereken önemli bir nokta, bu olgunun o dönem için hemen bütünüyle Anadolu'da İslâm'ı temsil etmekte oluşudur. Bir başka ifadeyle Anadolu'da İslâm demek, kentsel ve kırsal kesimin büyük bir çoğunluğu için tasavvuf demektir. Türkiye Selçuklu devletinin burada tutunması ve gelişmesinin, özellikle Moğolların Orta Asya'yı ve çok geçmeden de İran ve Irak'ı istilâ etmeleri sonucu, bundan rahatsız olmuş bir çok mutasavvıf ve sufinin, şeyh ve dervişin Anadolu'ya geldiği, çok uzun yıllar önce Köprülü tarafından vukufla gösterilmişti. Kübreviyye, Sühreverdiyye, Rifa'iyye ve Kadiriyye gibi Asya ve Irak kökenli Sünni tarikatlar bunların başında gelir. Ayrıca bu sayılan memleketlerin, Haydariyye, Kalenderiyye ve Vefa'iyye gibi, kırsal veya kentli, çoğunluk itibariyle Sünni çerçeve dışında kalmış tarikatlar da buraya akın ettiler.
Sayfa 147 - TimaşKitabı okudu
YOBAZLIK BİR FİKİR MÜSTEHASESİDİR 2020 03, “Türkçülüğe Karşı Yobazlık” adlı yazım (Ötüken, 1970 Martı), cevap değil, birbirini tutmaz avâmi tekerlemeler ve... Hüseyin Nihâl ATSIZ “Türkçülüğe Karşı Yobazlık” adlı yazım (Ötüken, 1970 Martı), cevap değil, birbirini tutmaz avâmi tekerlemeler ve örtülmek istenen küfürlerle karşılık
Reklam
İşte kanaatimizce, Osmanlı çözülmesi ve gerilemesiyle ilgili pek çok meselenin çözüm sırrı da büyük ölçüde bu noktada gizlidir ve özellikle bizim açımızdan Osmanlı resmi ideolojisine muhalefet problemi de tam bu noktada ortaya çıkıyor. Bu nokta, o zamana kadar her türlü değişime, senteze açık Osmanlı resmi ideolojisinin kendini artık her türlü yeni alış-verişlere, yeni sentezlere, yeni değişimlere sıkı sıkıya kapatma yoluna girdiği; bu yüzden de ister istemez belli ölçüde hoşgörüsüz ve katı bir hale geldiği noktadır.
Sayfa 66 - TimaşKitabı okudu
Keltlerin Frenkleşmesi
Oksitanlar, Bretonlar vs. bu yeni siyasi topluluğun yani Fransız milletinin bir parçası olmuşlardır. Aslında “Fransızlaştırılan” gruplar eski etnik kimliklerini bir dereceye kadar muhafaza ederek onun üstüne bir “Fransız” siyasi kimliği kabul etmişler ve böylece “yeni” ve “eski” kimliklerini bir arada yaşatabilmişlerdir. İlginç ana nokta şudur ki eskiden Fransız olmayanlar (gerçek Fransızların nereden geldiği, nasıl “Fransız” oldukları ayrı bir konudur) fakat gittikçe “Fransızlaşan” kimseler eski Fransız etnisitesinin üstünde doğmakta olan yeni bir siyasi “Fransız etnisitesini kabullenmişlerdir. Böylece “eski” ve “yeni” Fransızlar siyasi modern Fransız (nation française) milletini oluşturmuşlardır. Fransa’nın “millileşmesine” benzer olayları 1870’lerde İtalya’da ve Almanya’da görmek mümkün.
Eskiden din, dil, gelenek, krallık, soy (aşiret, kavim) gibi esaslar üzerine kurulmuş olan “Fransız” toplulukları 1789 İhtilâli’nden sonra devlet baskısı ve propagandası ile kısmen entegrasyon ve asimilasyon ile taazzuvlaşmış, yani birbiri içinde erimeye yüz tutmuşlardır. Devlet bu yeni topluluğu siyasi-kültürel (dil dahil) kimlikle
Bir gün riyaset odasında, M. Kemal Paşa ile iki saat kadar konuştular. İslâm ve Türk düşmanlarının arasında nam kazanmak emeliyle, şeair-i İslâmiyeyi tahrib etmenin, bu millet ve vatan ve Âlem-i İslâm hakkında büyük zarar tevlid edeceğini; eğer bir inkılab yapmak îcab ediyorsa, doğrudan doğruya İslâmiyet'e müteveccihen Kur'an'ın kudsî kanun-u