Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türklük sevgisi, Türk kültüründen, İslamiyet'ten ve Türk tarihinden kaynaklanır, şuurlanır. Bu temel ol­madan ideoloji boşlukta kalır ve hiçbir mana ifade et­mez.
Töre - Devlet Yayınevi, 1977Kitabı okudu
İslam Devleti Teokratik Mi?
İslâm devletini, teokratik devlet olarak vasıflandırmak da doğru değildir. İslâm devletinin başındaki kimse, her ne kadar ruhânî ve dünyevî iktidarı uhdesinde birleştirmiş bir pozisyonda ise de; Papa gibi masum olmadığı gibi, insanları dine alma veya dinden çıkarma, günahları afvetme, dinî emirler koyma, mevcut dinî hükümleri değiştirme ve kaldırma salâhiyetine sahip değildir. Avrupa'daki ruhban sınıfı mefhumu, İslâmiyet'e yabancıdır. Dinî âyinlerin mutlaka hükümdar veya muayyen şahıs tarafından idare edilmesi gibi bir şart yoktur. Teokratik devlet mefhumu Avrupa'da doğmuş ve inkişaf etmiştir. Bu sebeple İslâm hukuk ve siyaset müesseselerini, Avrupa hukuk ve siyaset tarihi literatürüne göre değerlendirip isimlendirmek doğru değildir. Teokratik devlete, Papalık'tan başka, bazı Alman piskoposluk şehirlerini, Tibet, Karadağ ve şimdiki İran'ı misal vermek mümkündür. İslâm amme hukukunda devletin dinî ve beşerî olmak üzere iki ciheti vardır. Seküler (dindışı/beşerî) cihet, devleti idare edenlerin din adamı olmasının icab etmediği ve icraatlarının elbette beşerî vasıfta olacağı mânâsına gelir. Dinî vasıf, kanunların ve idarecilerin icraatlarının İslâm hukukuna aykırı olmamasını ifade eder. Bir başka deyişle devlet dinî esaslara dayanmakla beraber, hükümdar ve vekillerinin icraatları sekülerdir. Bu da devletin şer'î karakterine halel getirmemektedir.
Reklam
günümüz dünyasını bölen meseleler olan din ve bilim, ahlâk ve siyaset, fert ve cemiyet, maneviyat ve maddiyat arasında bir çeşit bağa işaret eden İslamiyet, bir kez daha orta yol sunan bir düşünce rolü kazanırken, İslam dünyası da bölünmüş dünyada aracı bir millet rolü üstlenir. "Mistisizm içermeyen bir din ve ateizmi reddeden bir bilimi" temsil eden İslam, fark gözetmeksizin tüm insanların alakalarını cezbedecektir.
LIBYA: KADDAFİ'NİN İSLÂM SOSYALİZMİ
Albay Muammer Kaddafi 1 Eylül 1969'da kansız bir darbeyle Kral Idris es-Sunusi'yi tahttan indirip Libya'yı bir cumhuriyet olarak ilan etmesiyle iktidarın dizginlerini eline geçirdi. Sonrasında, Kaddafi Arap dünyasının İslâmcı reformist bir mesaj taşıyan radikal bir lideri haline geldi. Yönetiminin ilk evresinde, 1 Eylül
Sayfa 243 - İzKitabı okudu
İslam sosyalizmi - Mustafa es-Sibâi
İslâm sosyalizminin en berrak yorumcusu, Suriye ihvân-ı Müslimîninin üyesi olan Mustafa es-Sıbâi'ydi. Ona göre İslâm sosyalizminin dört yönü vardır: Tüm vatandaşların tabii hakları; Bu hakları düzenleyecek kanunlar, Karşılıklı sosyal sorumluluk kanunları; ve Bunun uygulanmasını sağlayacak yaptırımlar. Mülkiyet bireylerin tabiî hakkı
Sayfa 234 - İzKitabı okudu
Türkiye'de geniş mânasıyla dinle, dinî hayatla alakalı yeni fikirlerin, tartışmaların ve arayışların tarihi Cumhuriyetle başlamış değildir. İnkılapların bile çoğunun tartışma düzeyinde yarım asır, bazıları için bir asır geriye giden kaynakları var. Bunların varlığını hesaba katmakla beraber 1923 sonrası itibariyle bu sahada ortaya çıkan
Reklam
İlhanlılarının dini yaşantıya somut başka bir katkıları da Şiilik üzerinde olmuştur. İlhanlı hakimiyetine kadar zayıf bir kitabi ve fıkhi birikime sahip olan Şiiler, İlhanlıların yarattığı koşullar altından daha kitabi bir mezhebe dönüşme imkanı bulmuşlardı. Şii fıkhının çerçevesini çizen hemen bütün ciddi akide ve fıkıh kitapları bu dönemde
Fakat, Vahhabi devrimcileri hanedanın İslâm yolundan saptığını düşündüğünden, İslamiyet Suudî devletine hâlâ bir tehlike oluşturuyor. Vahhabi devrimcileri 1979'da iktidarı ele geçirme girişiminde bulunduysa da, hareket ezilmedi. Krallığın sağlamlığı yöneticilerinin birliğinde yatıyor, fakat hiziplere bölünmeleri halinde, monarşi iç ve dış güçler karşısında zaafa düşürülecektir.
Sayfa 145 - İzKitabı okudu
İslâmiyet Suudîlere dinamizm getirdi ve onlar da tüm güney Arabistan bölgesini kendilerine bağladılar ve bölgeyi kontrolleri altına aldılar. 1773'e gelindiğinde, Riyad'ı, 1890- larda Necd ve Hasa'nın tamamını almışlardı. 1812'de ise Ürdun monarşisinin ataları olan Hâşimî kolunun elindeki Hicaz'ı aldılar. Vahhabî ilerlemesi Suriye ve Bağdat'ı tehdit edince Osmanlı imparatorluğu ona karşı koymaya karar verdi. Bu görev Muhammed Ali'ye ve onun oğlu Mısırlı İbrahim Paşa'ya verildi, bunlar 1818'de Suudi Vahhabi iktidarını çölertti ve Suudi Emîri İstanbul'da idam edildi. Suudi ailesi ülkeyi terketmek zorunda kaldı, ve Riyad'ı yöneten Abdurrahman el-Suud 1891'de Kuveyt'e sürgün gönderildi. Fakat Suudîler bu yüzyılın başında güçlü bir liderin, Abdurrahman'ın oğlu Abdülaziz'in yönetiminde yeniden ortaya çıktılar. 1902'de Riyad'ı, 1912'de tüm Need bölgesini ele geçirdiler ve 1926'da Hâşimîleri Hicaz'dan çıkardılar. Abdulaziz, 1927'de kendisini Hicaz kralı ilan etti. 1932'de ise krallığın ismini Suudi Arabistan olarak değiştirdi. Ancak, 1920'lerin başında İhvân hareketiyle birlikte Vahhabî fundamentalizminin doğuşu, Vahhabi bir devlet kurmak istemeyen Abdülaziz için bir problem teşkil ediyordu. 1927'de İhvân hareketini ezmeye girişen Abdülaziz'e, çıkarları İhvân tarafından tehdit edilen İngilizler yardım etti. 1929'da hareket kontrol altına alındı ve Abdülaziz Vahhabiliği yönetiminin beslemesi haline getirdi.
Sayfa 143 - İzKitabı okudu
Demokrasi,tam oturmayan elbise...
DEP Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılırken Refah bu partiye hiçbir ilgi östermemişti; daha sonra Refah kapatılırken ve yöneticileri "demokratik" yasalar çıkartıp mahkeme kararını geçersiz kılmak için diğer partilerden destek isterken de kendileri hiçbir ilgi görmediler. Refah, kapatıldıktan sonra daha demokratik bir tavır ta- kınmaya çalıştı, ama daha önce devlet içindeki mafyaya karşı çıkan halkın girişimine destek vermeyerek önemli bir demokratik fırsatı kaçırmıştı. Refah'ın stratejisi siyasal yapıyı değiştirmeye değil, mevcut dev- let aygıtını ele geçirmeye yönelikti. Refah da Fazilet de siyasal hak- Mar konusuna oportünist ve ayrımcı bir şekilde yaklaştılar. Haklar, kendi uyeleri ve destekçileri için isteniyordu, ama karşıt ya da farklı görüştekilere çok görülüyordu. Refah da Fazilet de ne daha katılımcı bir siyaset ne de siyasal özgürlükleri genişletme mücadelesine yara- yacak bir dil oluşturabildiler. Bunun yerine siyasi oyunlarla devlet ik- tidarının kurumlarını ele geçirmeye odaklandılar. İslamiyet ile demokrasi uyumsuz olmayabilir; ama Türkiye'deki İslamcı siyasal parti demokratik bir kültürün gelişmesine katkıda bu- lunmamıştır. Refah Partisi'nin ne ölçüde demokratik olup olmadığı konusunu değerlendirmek için bir din olarak İslam'ın özelliklerinden ziyade, Türkiye'nin siyasal kültüründeki demokratik bilinç yetersizli- ğine bakmak daha doğru olur.
Sayfa 114Kitabı okudu
462 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.