İslamiyet ile siyaset arasındaki bu aşırı yakınlık, üstünde durulmayı hak ediyor, çünkü bugünün gerçekliğinin en endişe uyandırıcı ve afallatıcı özelliklerinden biri bu.
Siyaset dünyasından seçilmiş, siyasi kadrolar içinden gelip politik fikirler güdümünde icraat yapan kültür yetkilisi bakanlar yerine kültür bilinciyle yetişmiş, kültür ve sanat sancısı çeken, evrensel bakış açısına sahip kültür bakanlarına ihtiyaç vardı. Anadolu’nun İslamiyet öncesi tarihini reddetmeden, Müslüman Türkiye Cumhuriyeti’nin İslamiyet’le birlikte sahiplendiği antik medeniyet ve kültürün zenginliğini özümseyerek; kendi tarihinden utanarak değil, ilham alarak üretilecek çağdaş sanat eserlerini ve o eserlerin dünya sanatına sağlayacağı zengin katkıyı önceleyen, bunu da Müslüman bir ülkenin kültür bakanı kimliğiyle örtüşerek yapacak kültür bakanları. Zengin bir mirastan filmler, diziler, tiyatrolar, besteler, resimler, edebiyat eserleri üretilmesini politikaya dönüştürecek ve dünyaya buradan kültür ve sanat ihraç edecek kültür bakanları…
"Ben dindar bir aileden geliyorum. Dindar bir insanım. Dinimizin üzerinde çok düşünmüşümdür. Sizler de dindarsınız. Elbet siz de dinimiz üzerinde düşünmüşsünüzdür. Size ve kendime soruyorum: İslamlık, isteyenin istediği yere çekebileceği, hainlik için de kullanılmaya elverişli, lastikli, her emele uydurulabilir bir din midir?"
Yaşlı,
İslam'ı bir intikam dini haline getirenlerden kendini sakın; bunlara inanma. İslam kelimesi teslim olmak demektir ve bir barış dinidir. Eğer İslam’ı anlamak istiyorsan, Kuranı Kerim ve peygamberin hadislerinden ve sünnetlerinden başka hiçbir şeye itibar etme. Çünkü İslamiyet, din-i mübindir; yani açık bir dindir. Siyaset dini bozar, içine nifak tohumları eker.
İslamcılar ikiye ayrılırlar. Bir kısmı, Şeyhülislam Musa Kazım, Mahmut Esad ilâh... gibi koyu şeriatçidirler. Bunlar için “şeriat mahzı hikmet, mahzı hakikat ve mahzı adalettir.
Ahkamı diniye ve şer’ iyeden zerre kadar inhiraf caiz değildir.” Diğer kısmı da Mehmet Akif, M. Şemseddin, Said Halim ilah... gibi, ecnebi bir dil bildikleri için, garp kültürüyle az çok temaslarından kazandıkları bir tenkit ruhuyla kaba sofulardan ayrılanlardı. Bunlar için “babı içtihat kapanmamalıdır. İslâmın inhitatı içtihat kapısı kapandıktan sonra başlar. Terakkimize mâni olan İslamiyet değil, bize öğretilen Müslümanlıktır: Yanlış ananeler ve hurafelerdir.”
"Evladım," dedi, "Bu devirde doğru eğriye, iyi kötüye, güzel çirkine karıştığı için Müslümanların çoğu arayış ve buhran içinde. Bunu ayıplamıyorum; ama İslam'ı bir intikam dini haline getirenlerden kendini sakın; bunlara inanma. İslam kelimesi teslim olmak demektir ve bir barış dinidir. Eğer islam'ı anlamak istiyorsan, Kuranıkerim ve peygamberin hadislerinden ve sünnetlerinden başka hiçbir şeye itibar etme. Çünkü İslamiyet, din-i mübindir; yani açık bir dindir. Siyaset dini bozar, içine nifak tohumları eker; bid'attir. "
İnsan, medenî bi’t-tab’dır, yani tâbiatı icabı cemiyet halinde yaşar. İnsanlar yaşama vasıtalarını sağlamak için birbirlerine karşılıklı yardıma muhtaçtır. Bu da cemiyet haline geçmekle mümkündür. İnsanlar kendi hallerine bırakılırsa, aralarında çatışma ve düşmanlık hâkim olur ki bu da karşılıklı yardımlaşma imkânını ortadan kaldırır. Bu yüzden “tedbîr” gerekir. Her insanı kendi kabiliyetine göre mevkiinde, kendi hakkına razı tutmak ve başkasının hakkına saldırmakta men etmek lüzumu “tedbiri” gerektirir. Bu karşılıklı yardımlaşma ve nizamın esasıdır. İşte bu tür tedbire “siyâset” denir.
Hatta bazı din alimleri, cumhuriyetin İslamiyet' e çok uygun bir yönetim şekli olduğunu söylüyor, DİN VE DEVLET İŞLERİNİ AYIRMAK GEREKTİĞİ KONUSUNDA MUSTAFA KEMAL' in yanında olduklarını gösteren duyurular yapıyorlardı.