- Çok uzun bir zamandır, “Türklerin müslüman olduğu, Avrupa’nın o yüzden Türkleri dışladığı” gibi sloganlar tekrarlanagelir. Bu sloganlar özellikle Avrupa’yı tanımayan muhafazakar çevrelerde tekrarlanageldiği için bıktırmaya başlamıştır. Bilir bilmez her şeyde Türk düşmanlığı aranması sağlıklı düşünmeyi de önlüyor. Şimdi gerçek ne budur, ne öbürüdür. Gerçek ikisinin ortasındadır. Tarihi itibariyle Avrupa dünyasının tanıdığı müslüman kuvvet ve müslüman dünya Türklerdir; çünkü İspanya’daki Endülüs hakimiyeti uzak mazide kaldı; toplumun milli devlet şuuruna ulaştığı safhada İspanya çoktan Araplardan ve Yahudilerden arındırılmıştı; ama tam o çağda Avrupa’nın ortalarına kadar giden, devamlı bir tehdit oluşturan ve o dünyada oturakalan Osmanlılardır, Türklerdir. Dolayısıyla Türk İslamlığı dediğimiz zaman Avrupa’nın gözünde militan, fetihçi, kavgacı bir islam canlanmaktadır; yani İranlı dediğiniz zaman görüntü, nefis İran şiiri çevirileridir, Hayyam’dır. Araplar dediğiniz zamanda geometridir, matematiktir vs... Ortaçağın Binbir Gece Masalları ve Kur’an bilinmektedir. Arapça hoş bir dildir. Avrupa oryantalizmi bir nebze olsun bu insanları tanıtmıştır, olumsuz yönleri de çok fazla kimseyi rahatsız etmez. Deve, harem gibi imajlar basit halk için hoştur; fakat Türk demek başka bir şeydir ve bu militan davranışlı, bu fetihçi, bu yıkıcı (!) aynı zamanda bu idareci, kalıcı zümre Avrupa’nın imajından kolay kolay silinmez...
Kolomb'un Yeni Dünya'yı keşfi, bir bakıma, Akdeniz'de Hristiyan dünyası, özellikle İspanya ile Osmanlı Devleti arasındaki mücadele ile ilişkili görünmektedir. Kolomb, günlük notlarında onu harekete geçiren gerçek faktörün, İslam dünyasını geriden kuşatarak Doğu'daki Hristiyan dostu Moğol hanı ile doğrudan ilişki kurmak, Hindistan ticareti için deniz yolunu açmak, Batı ve Doğu Hristiyanlarının işbirliğiyle Kudüs'ü almak olduğunu açıklar.
Sayfa 224 - Türkiye İş Bankası
Reklam
"Bir Alman bilgini şöyle diyordu : 'İnsan Avrupa kıtasının coğfafyasını araştırdığı zaman görüyor ki 18. yüzyıla kadar sadece İspanya'nın coğrafyası var. Diğerlerinin ; Almanya'nın, Fransa'nın coğrafyası falan yok.' Bunu 1982'de bir Alman bilgini söylüyor. Acaba neden İspanya'nın coğrafyası var da diğerlerinin yok? Çünkü İspanya'da Müslümanlar yaşıyordu da ondan. Evet , yani Fransa'nın , Almanya'nın, İsveç'in gerçek enlem-boylam derecelerine dayanan haritalarını ne zaman yaptılar biliyor musunuz ? 1850 senesinden sonra."
Santiago’nun merkez sebze halindeki işçilere şiir okumaya çağrılmıştı ve hazırlıksız yakalandığı için ne okuyacağını bilememişti. Mecburen ”Espana en el corazon’u (Yüreğimdeki İspanya) okumuştu. Ardından olanları şöyle yazıyordu: “Edebiyat kariyerimin en önemli olayı gerçekleşti. Dinleyenlerin bir kısmı alkışladı, diğerleri başlarını öne eğdi. Ardından hepsi birden kafalarını bir adama çevirdiler. Bir sendika lideriydi belki; diğerleri gibi giyinmişti, belinde bir bohça vardı; kocaman elleriyle sandalyesinin arkalığını tutarak ayağa kalktı ve “Yoldaş Pablo, biz unutulmuş insanlarız,” dedi, “Hayatımda hiç bu kadar duygulanmamıştım.” Ardından hüngür hüngür ağlamaya başladı.” Neruda bunu yaşadıktan sonra şiirinin tarih, coğrafya ve her şeyden öte, ülkesinin ve kıtasının gerçek insanlarını içermesi gerektiğine karar vermişti. Bu örneği bütün bir sanatçı nesli izledi ki o dönemlerde Latin Amerika için getirdiği değişim önemli bir devrimdi.
Sayfa 25 - Versus Kitap
Ziraat her yerde yüksek seviyede ve bilimin güçlü etkisinde bulunmaktaydı. Bu konuda daha fazla söyleme imkanımız olmadığından elimizde bulunan bilgilere dayanarak bazı tespitlerle yetineceğiz. "İslam Devleti'nin her vilayetinde sulama sisteminden sorumlu devlet memuru bulunmaktaydı... XI. asırda Sevilya'da ortaya çıkan tartışma 50'den fazla meyvenin üretiminin nasıl yapıldığını, bazı bitki hastalıklarının tedavisi ile alakalı olarak bazı yöntemlerini açıklamaktadır... İran'da ipek kozasının üretimi gerçek bilim seviyesine yükseltilmişti. Buna bağlı olarak İran, hemen hemen bir asır boyunca Avrupa'nın ipek ihtiyacını karşılamaktaydı. İdrisî, eczacılık bilimi bakımından önemli olan 360 bitkiyi tarif etmiş, Sevilya'lı Ebu Abbas ise kendini deniz altındaki florayı araştırmaya vermişti, (lakabı En- Nebatî idi)... 1190 yılında yine Sevilya'lı olan İbn-ı el-Avvan, bitki, meyve, gübre çeşitlerini açıklayan "Kitabü'l- Felah" (Köylü'nün Kitabı) 1 yayınlayarak meşhur oldu. Bu ziraat uzmanı, ziraat bilim hakkında ortaçağın büyük öğretmeni sayılabilir... Bugünkü ziraatın olağanüstü gelişmiş olması, İspanya'nın Arap medeniyetine borçlu olduğu kalıcı faydalarından bir tanesidir". Bunu ifade eden Rissler sonuç olarak şunları söyler: "Nimet ve bolluk Nil, Dicle ve Fırat vadilerinde, İran ve Suriye yaylarında, büyük şehirlerin atölyelerinde ve limanlarında hâkim idi".
Aynı dönemde Avrupa’da sadece kapatma uygulanırken
Arap dünyasında deliler için çok erkenden gerçek hastaneler kurulmuşa benzemektedir: VII. yüzyılda Fez'de, XII. yüzyılın sonunda Bağdat'ta, izleyen yüzyılda Kahire'de kurulanı hakkında ise hiçbir kuşku yoktur; burada bir cins ruh tedavisi uygu­lanmakta ve müzik, dans, gösteri ve masal anlatımından yararlanılmaktaydı; tedaviyi yönetenler ve başarıya ulaştı­ğını düşündüklerinde son verilmesine karar verenler he­kimlerdi. Avrupa'nın ilk meczup hastanelerinin XV. yüz­yılın başında Ispanya'da kurulmuş olması her halükârda rastlantı değildir.
Reklam
96 öğeden 81 ile 90 arasındakiler gösteriliyor.