552 syf.
8/10 puan verdi
·
15 günde okudu
İslam davasından daha değerli ve daha yüce hiçbir dava yoktur.
"İstanbul'un kenar semtlerinden birinde kırık dökük, irili ufaklı ahşap evlerin sıralandığı dar ve küçük bir sokak... Yağmur yiye yiye tahtalan aşınmış, her rüzgar esişte yıkılıverecekmiş intihamı uyandıran, kırılan camların yerinde sararmış gazete kağıtları yapıştırılmış, rengi solan, yer yer yamalı, basma perdeli evleri ile “Huzur
Huzur Sokağı
Huzur SokağıŞule Yüksel Şenler · Timaş Yayınları · 202116bin okunma
Din de nereden çıkmıştı şimdi? “Kapitalizmden söz ediyorlardı” diye açıklık getirdi. “Naif bir yorum tabii. Yeni din dedikleri paraydı, tapınma derken ticareti, tapınak olarak da alışveriş merkezlerini kastediyorlardı. İstiklal'deki Demirören alışveriş merkezinden, Gezi Parkı'na yapmayı düşündükleri ama tepkiler sonucu yapamadıkları şu iğrenç binadan söz ediyorlardı... Elbette yerden göğe kadar haklılardı. Biliyor musunuz, Avrupa'da en çok alışveriş merkezi inşa edilen şehir burası. Peki çocuklarımızın nefes alabileceği kaç parkımız kaldı? Kaç yeni müze açıldı? Kaç yeni kültür merkezi? Bu, sadece bir bina yapımı değil Nevzat Bey, bir yaşam biçimi dayatması. Nasıl ki Osmanlılar bu kenti aldıklarında külliyeler kurduysa, uluslar ötesi şirketler de kendi amaçlarına ulaşmak için bu tür merkezler açıyorlar. Bilirsiniz, külliyeler camileri, medreseleri, kütüphaneleri, hastaneleri, konuk evleri, aş evleriyle bir tür kültürel hizmet kurumuydu, oysa markalarin, alışveriş merkezlerinin tek derdi para ve daha çok kâr. İstanbul'un tarihiymiş, kültürüymüş, güzelliğiymiş kimsenin umurunda değil. Durmadan turistik oteller yapıyorlar, çirkin köprüler, iğrenç gökdelenler... Tek dertleri daha çok rant, daha çok vurgun, daha çok avanta.
Sayfa 212 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Değişik bir kent İstanbul. Tarihle ağırlaşmış, bir yandan da yeni. Hem taşları hem de insanları bakımından yeni. Türklerin eline geçeli daha yetmiş yıl olmamasına karşın kentin yüzü tümüyle değişmiş. Elbette Ayasofya yerinde duruyor, camiye çevrilmiş. Sultan cuma namazını orada kılıyor. Fakat kentin yeni sahipleri her yere yeni yapılar yaptırmışlar; bunlara her gün yenileri ekleniyor. Yeni saraylar, camiler, medreseler, dahası göçer olarak yaşadıkları bozkırdan gelip İstanbul'a yerleşenlerin ahşap küçük evleri. Kentten pek çok kişinin gitmesine karşın, kentin fatihleri başkentlerinde ötekiler arasında azınlıktalar; dahası hanedan ailesi dışındakiler, ötekilere göre çok etkili bile değiller. En güzel evler, çarşıdaki en varsıl dükkanlar Ermenilerin, Rumların, İtalyanların, Yahudilerin. Yahudilerin bir bölümü Granada'nın düşüşünden sonra Endülüs'ten gelmişler. Gelenlerin sayısı kırk binden az değil. Hepsi de Büyük Türk'ün hakseverliğini övmekte ağız biriliği ediyorlar. Çarşılarda Türklerin sarıkları, Hristiyanların ve Yahudilerin takkeleri hiçbir düşmanlık duygusu ya da hınç olmadan birbiriyle içiçe.
"Nasıl ki Os­manlılar bu kenti aldıklarında külliyeler kurduysa, uluslar ötesi şirketler de kendi amaçlarına ulaşmak için bu tür mer­kezler açıyorlar. Bilirsiniz, külliyeler; camileri, medreseleri, kütüphaneleri, hastaneleri, konuk evleri, aşevleriyle bir tür kültürel hizmet kurumlarıydı, oysa markaların, alışveriş merkezlerinin tek derdiyse para ve daha çok kar. İstanbul'un tarihiymiş, kültürüymüş, güzelliğiymiş kimsenin umurunda değil."
Sayfa 186 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Kadıköy ve Üsküdar'ın yüzyıllarla oluşan güzellikleri de bu ve buna bağlı para hırsıyla zalimce yok ediliyordu. Pembecavuş üzümleriyle ünlü Erenköy, çitlenbik ağaçlarıyla süslü şık Moda, fıstık çamları ve kokulu incirleriyle baş döndüren Salacak, leylak, sümbül, erguvanlarıyla dillere destan Fenerbahçe çılgın bir hızla betonlaşıyordu. Yalnızca bizim yaka değil, İstanbul'un iki yakası da tümden yeşilini ve tarihini silmeye uğraşıyordu. Çilekleriyle ünlü Kuzguncuk'ta da bağlar azaldı, o güzelim iki katlı evleri onartmak yerine çirkin beton apartmanlar yapılıyordu. Acelecilik ve açgözlülük, zevksizlik, kalınlık ve kabasabalığın en kallavisini doğuruyordu. Dedim ya, yanlış anlamıştık...
Sayfa 58 - Everest yayınları 68 basım Ağustos 2019
Osmanlı Çevreciliği
  Potocki İstanbul'u ziyaret ettiğinde, kent halkının bugün "çevreci" olarak niteleyebileceğimiz davranışı hemen dikkatini çekmişti. O tarihlerde bizim oralarda Jovellanos'un Meşeta'da artık iyice seyrelmiş bulunan ağaçlara karşı Kastilyalıların duyarsızlığından yakındığını anımsayalım: ağaçların "havanın saflığını
Reklam
175 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.