"Eğer ruhumuzu binbir istikamete çevirmek istersek her çalışmamız derin bir sıkıntıya sebep olur. Teşebbüs aşamasında terk edilen çabalar ise şuurumuzda zararlı bir tefekkürden başka bir şey oluşturmaz. Michelet, De Goncourt'a şöyle derdi: ‘Otuzlu yaşlarımdayken fazla meşguliyetlerimden kaynaklanan şiddetli bir migrenden muzdariptim. Artık okumamaya ve bizzat kitap yazmaya karar verdim. O günden itibaren her sabah kalktığımda ne iş yapacağımı kesin ve net bir şekilde bilirdim. Zihnim yalnız bir konuda çalışmaya yoğunlaşırdı. Başımın ağrısından bu şekilde kurtuldum!' Gerçekten de böyledir. Birçok işi birden yapmaya girişmek muhakkak şiddetli bir yorgunluk meydana getirir. Her şeyi sırayla ve mükemmel şekilde yapalım. Sadece süratle ilerlemek için değil, aynı zamanda yorgunluktan kurtulup tamamlanmış işlerin büyük mutluluğuyla lezzet bulmak için de yegâne vasıta budur." (Payot)
... , insanlar arasında yapabileceğimiz en iyi ayrım onları zekiler ve aptallar diye ayırmak değil, zekiler ve aşırı zekiler diye ayırmaktır, aptallarla ne istersek yaparız, zekiler karşısında en iyi çözüm onları hizmetimize almak olur, aşırı zekilere gelince, onlar bizim tarafımızda olsalar bile özünde tehlikelidirler, bu tehlikeden kaçınamazlar, işin en tuhaf yanı, ne yaparlarsa yapsınlar sürekli olarak onlara karşı dikkatli olmamız konusunda bizi uyarırlar, ama genellikle uyarılara dikkat etmeyiz ve sonra sonuçlara katlanmak zorunda kalırız
17 Eylül 1914'te Mustafa Kemal Sofya'dan Tevfik Rüştü (Aras) Bey'e bir mektup göndermişti. Mustafa Kemal bu mektubunda 1. Dünya Savaşı'nın geleceğini nasıl gördüğünü açıkça ortaya koymuştu:
"Birtakım insanlar vardır ki hakkımdaki fikirleri daima olumsuzdur.
… Benim, her ne şekilde olursa olsun vücudumun ortadan
Acı, işlerin gidişatı ile bizim olmasını istediğimiz gidişat arasındaki tezattan kaynaklanır. Bu da hayatımızı tatminkar bulmamamıza neden olur. Hayatımızın farklı olmasını ne kadar çok istersek, kendimizi o kadar kötü hissederiz.
16.
Biz bir beldeyi yok etmek istersek, varlık ve güç sahibi ileri gelenlerine uyarımızı yaparız, buna rağmen bozgunculuk yaparlarsa böylece söz hak olur. Ve onu helak ederek yok ederiz.
İnsanlar arasında yapabileceğimiz en kesin ayrım onları zekiler ve aptallar diye ayırmak değil, zekiler ve aşırı zekiler diye ayırmaktır. Aptallarla ne istersek yaparız, zekiler karşısında en iyi çözüm onları hizmetimize almak olur, aşırı zekilere gelince, onlar bizim tarafımızda olsalar bile özünde tehlikelilerler, bu tehlikeden kaçınamazlar.
Kendi toplumları ve dostları, bencil olduklarını düşünüp onlara cephe alacak. Bizim için sorun çıkmaz. Patent haklarını yine de devralırız. O tür insanların dava açmaya ne cesareti olur, ne de parası. Ama..Sustu.
James Taggart arkasına yaslanıp onlara baktı. Bu konuşmalardan zevk almaya başlamıştı.
“Evet,” dedi Dr. Ferris. “Ben de onu
İnsanlar sayfiye yerlerine, deniz kenarlarına ya da dağlara
inzivaya çekilir. Sen de zaman zaman bunları yapabilenlere
imreniyorsun. Ama insanın temel özelliklerinden biri de
imkanı olduğunda, ne zaman olduğu fark etmeksizin kendi
içinde inzivaya çekilebilmesidir. Çünkü en huzurlu ve en
sakin yer kişinin ruhudur. Özellikle de bu ruh rahatlıkla
doluysa . Bana sorarsan bu rahatlık, düzenden fazlası değildir. Kendine sık sık bu inziva hakkını tanı ve yenilen."
Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler, 4.3.1
Zen meditasyonu eğitmeni Jon Kabat-Zinn'in ünlü sözü şöyledir:
" Neredeysen orada ol."
Kendi içimize dönerek ne zaman
istersek inzivaya çekilebiliriz. Gözlerimizi kapatıp oturabilir ve
nefes alışverişimize odaklanabiliriz. Müzik açabilir ve kendimizi
dış dünyaya kapatabiliriz. Teknolojiyle bağımızı koparabilir ve
kafamızda oraya buraya savrulan düşünceleri susturabiliriz. Bize
huzur verecek şeyler bunlardır. Başka bir şey değil.
İnsanı zararsız hale getirmenin tek yolu, onun işlediği suçu bulmaktır. Kendi suçu olarak gördüğü şeyi. Yalnızca on kuruş çalmış olsa bile ona banka soyguncusuna verilecek cezayı verirsin, sesi çıkmaz. Her eziyete katlanır ve bunu da hak ettiğine inanır. Dünyada yeterince suç yoksa o zaman yaratmalıyız. Bir insana ilkbaharda çiçeklere bakmanın kötü bir şey olduğunu söylersek, o da bize inanırsa, sonra çiçeklere baktığında ona ne istersek yapabiliriz.Kendini savunmaya kalkmaz, buna değmeyeceğini düşünür. Mücadele etmez. Ama kendi standartlarına göre yaşayan insandan kendimizi korumamız gerek. Vicdanı temiz olandan kendimizi korumak zorundayız. Bizi yenecek adam olur.
Rızkı helal, acz ve iftikara göre gelir; iktidar ve ihtiyar ile değil. Belki o rızkı helal , iktidar ve ihtiyar ile makûsen mutenâsiptir. Cunki çocukların iktidar ve ihtiyarı geldikçe rızkı azalır, uzaklaşır, sakilleşir.
“Eğer ruhumuzu binbir istikamete çevirmek istersek her çalışmamız derin bir sıkıntıya sebep olur. Teşebbüs aşamasında terk edilen çabalar ise şuurumuzda zararlı bir tefekkürden başka bir şey oluşturmaz. Michelet, De Goncourt'a şöyle derdi: “Otuzlu yaşlarımdayken fazla meşguliyetlerimden kaynaklanan şiddetli bir migrenden muzdariptim. Artık okumamaya ve bizzat kitap yazmaya karar verdim. O günden itibaren her sabah kalktığımda ne iş yapacağımı kesin ve net bir şekilde bilirdim. Zihnim yalnız bir konuda çalışmaya yoğunlaşırdı. Başımın ağrısından bu şekilde kurtuldum!” Gerçekten de böyledir. Birçok işi birden yapmaya girişmek muhakkak şiddetli bir yorgunluk meydana getirir. Her şeyi sırayla ve mükemmel şekilde yapalım. Sadece süratle ilerlemek için değil, aynı zamanda yorgunluktan kurtulup tamamlanmış işlerin büyük mutluluğuyla lezzet bulmak için de yegâne vasıta budur.” (Payot)
Şunu unutmamalıyız ki insan için imkânsız vardır, sınırlar vardır. Ancak Evrenin Sahibi için her şey mümkündür. O, sadece "Ol!" der ve olur. Böylesine sınırsız bir güce dayanıp, O'na güvenip istersek karşımızda açılacak kapıları görerek, hayretler içerisinde kalabiliriz.
Şu reklamı izlemişsinizdir. Adam elinde kumandayla televizyon karşısında oturuyordur ve karısı odaya girer. Karısına yemeğin ne zaman hazır olacağını sorar ve kadın uzun zamandır istediği elbise hakkında bir monoloğa başlar. Bunun üzerine daralan koca kumandayı karısına çevirir ve ileri alır. Nihayet “hindi ograten” kelimesini duyana kadar ileri alma tuşuna basmaya devam eder. Reklam kadının kumandayı alışıyla sona erer. Kocası arka kapıdan golf sopalarıyla kaçacakken kadın kumandayı kocasına doğru tutar ve kanalı değiştirir ve birden adam tüm şaşkınlığına rağmen kendisini çamaşır yıkarken bulur.
Bu reklama gülüyoruz. Çünkü aslında hepimizin hayal ettiği bir şeyi ortaya koyuyor: Diğer insanların bizim istediğimizi, istediğimiz zaman ve istediğimiz şekilde yapması. Click filmindeki Adam Sandler karakteri gibi hepimiz bir kumanda hayali kurarız. Böylece çalışma arkadaşlarımıza, eşimize ve özellikle çocuklarımıza ne istersek yaptırmamız mümkün olur. Bu harika olmaz mıydı?
Eğer ruhumuzu binbir istikamete çevirmek istersek her çalışmamız derin bir sıkıntıya sebep olur. Teşebbüs aşamasında terk edilen çabalar ise şuurumuzda zararlı bir tefekkürden başka bir şey oluşturmaz.
Sayfa 346 - Ketebe Yayınları 6. Baskı Ekim 2023Kitabı okudu
Acı, işlerin gidişatı ile bizim olmasını istediğimiz gidişat arasındaki tezattan kaynaklanır. Bu da hayatımızı tatminkar bulmamamıza neden olur. Hayatımızın farklı olmasını ne kadar çok istersek, kendimizi o kadar kötü hissederiz