Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Yıkılış ve Kurtuluş!
“Siyasal bağımsızlık, adlî, ekonomik ve malî hayatımızı yok etmeye ve sonucunda yaşama hakkımızı ortadan kaldırmaya yönelmiş <Sevr Antlaşması> bizce YOKTUR!”
Mustafa Kemal Atatürk (1921 - Atatürk’ün S.D.I1I, s. 16-17)
*
Uyarı: *Spoiler olma ihtimali olduğu iddia edilen bilgiler olabilir. Bunu kabul ederek
Kitap hakkında uzun bir inceleme yazacağım, kitabı okumadan önce okumayınız. Umarım canınızı sıkmadan, beni çok etkileyen bu roman üzerine uzun bir inceleme yazacağım.
Halide Edip Adıvar'ın Kurtuluş Savaşı yıllarında orduda onbaşı rütbesiyle gönüllü olarak görev yaparken yazdığı Ateşten Gömlek, okuyucunun, özellikle bir Türk okuyucunun, heyecanla
1940'lar, İzmir'in Köstencesi...
Ülkemizin endüstriyel değişim dalgası, tek dilekleri o gün açlıktan ölmemek olan Köstencenin dalyancılarını da vurur. Yüzyılların adeta kutsallaşmış avlanma yöntemlerine sırt çeviren yenilikçiler büyük umutlar vaadederek köylüleri de ikna eder. Yunus balıkları ve dolayısıyla dalyancılar için ölüm makinesi haline gelecek bir yağ fabrikası kurarlar.
Değişimin getireceği felaketi ön gören bir avuç köylü türlü haksızlık ve ihanetlere kurban giderken , İşin sonunda zenginler daha zengin olup vaadettikleri umutları da köylüleri de terkedip gidince hiç görülmemiş yoklukla karşılaşan köylüler ya bu yokluğa boyun eğmiş ya da Köstence'den İzmir'e kaçmakta bulmuştur çareyi.
"Düzenin kestiği parmak acır mı?
Çok acımış.
Çok kanamış."
Ne demişti Deli İbram:
"Nerede o ballı börekli hayat? Balık olsan yüzer kaçarsın, leylek olsan uçar gidersin. Sen kızılca Köstence'de yaşayan bir Adem babasın. Doğumun kan, hayatın kan üzere. Var mı öyle rahatlık? Kaldı ki denizdeki balığın, havadaki kuşun bile kurtuluşu yok bizden."
Günümüz hikaye yazarlarına karşı önyargımı yıkan bir kitap oldu bu. Klasik kitap tadı veriyor, dili bizi gerçekten de 1940-1950li yılların Köstencesi'ne götürüyor. Yazarı tanıdığıma çok sevindim. Diğer kitaplarına da mutlaka bakacağım
Gazi ve Fikriye 15 yaşında Mustafa Kemal'e aşık olan ve son nefesini verene kadar 12 yıl tutku'yu içinde yaşatan bir genç kadının hazin öyküsüdür. Fikriye'nin Mustafa Kemal Atatürk'e olan aşkının anlatıldığı bir eser, aynı zamanda tarihi olayların anlatıldığı bir eserdir.Tarihin bütün yaşantılarını gözler önüne seren bir eserde diyebiliriz. Yazarın sürükleyici ve akıcı bir dili vardır, okuyucuların rahatlıkla okuyabileceği ve seveceği bir roman diyebileceğimiz bir eser.
Fikriye İstanbul'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Paşa'nın yanına gelir, Mustafa Kemal paşa onu hoş karşılar Fikriye'nin gelmesine çok sevinir ve onu konuk eder, gelen misafirleri Fikriye karşılar artık herkes Fikriye'yi Mustafa Kemal'in eşi olarak görür. Mustafa Kemal ile Fikriye gizli bir evlilik sonucu evlenirler gizli olmasının sebebi ise dedikoduların önüne geçmek içindir. Bu evlilik hep gizli tutulmuştur.Büyük taarruz, 9 Eylül İzmir'in kurtuluşu ile araya ayrılık girer. Gazi burada Latife hanım ile tanışır.. O zamanlarda Fikriye verem hastalığına kapılır.Gazi onu Almanya'ya tedavi için gönderir. Ve ardından Latife hanımla evlenir. Bunu öğrenen Fikriye Çankaya'ya gelir. Mustafa Kemal onu soğuk karşılar keza Latife Hanımda artık Fikriye için yaşamak bir anlamsızdır, çantasındaki silahla intihar eder, hastaneye kaldırılır orada da zatürreye yakalanır ve gözlerini yumar.
Cumhuriyet döneminde yaşanmış trajik bir aşk öyküsü.
Mustafa Kemal'in deyimiyle: " Beni iki kadın çok sevdi, biri yalnız ben olduğum için(Fikriye) öteki mevkiim için(Latife Hanım)
Osmanlı'da yüzyıllardır hakim olan toprak düzeninin bozulmasına ve savaşlarda ateşli silahlara ihtiyacın artmasına bağlı olarak, kırsalda Ayanların varlığı ortaya çıkmış ve her geçen zaman da güçleri artmıştır. Mukaata arazilerinin sık sık yaşanılan savaşlar nedeniyle nakit paraya ihtiyacın artmasının sonucunda, kira usulü ile verilen toprakların
Devlet-i Aliyye - Âyânlar, Tanzimat, MeşrutiyetHalil İnalcık · İş Bankası Kültür Yayınları · 2016594 okunma
Eser Kurtuluş Savaşı'nı konu alan ilk romandır. Eserde vatan için gözünü kırpmadan canını ortaya koyan vatanperverler anlatılır. Savaş ortamında yaşanan acılar, gösterilen kahramanlıklar, aşktan önce vatan diyen insanlar vardır. Başkahramanlar; İzmir'in ve vatanının kurtuluşu için mücadele veren gözü pek Ayşe, vatansever komutan İhsan ve memurken vatan için askerlik görevini seçen Peyami'dir. Eserde bu üç kişinin aşkları anlatılsa da asıl konu bir vatanın kurtuluşu için canla başla verilen mücadeledir. Eser, Peyami'nin bir hastane odasındaki durumuyla başlar ve yine hastane odasında Peyami'nin başındaki kurşunun çıkarılması ile sonlanır. Eserin sonunda, anlatılanlar Peyami'nin başındaki kurşunun beyne yaptığı baskıyla zihinde meydana gelen gerçek dışı durumlar olduğuna bağlanır. Eser Milli Edebiyat Dönemi için önemli eserlerdendir.
Ben bu kitabı okumadım, adeta satır satır izledim! O Sarışın Kurt için 'Attila İlhan'ın eşsiz eseri' diyedeceğim ki, bence eşsizin yanına olumlu bir çok özellik dahi eklenebilir.
O Sarışın Kurt 16 Mart 1920 İstanbul'un işgali ile İzmir'in Yunan işgalinden kurtuluşu sonrası Eylül 1922 arası dönemi konu alıyor. Kitapta bahsi geçen konular ve kişilerden bazıları; Mustafa Kemal Atatürk'e suikast, Sarışın Kurt'a aşık kadın Fikriye'yi ve ölümü, Lozan, Büyük Taarruz, kurtalılan birçok şehrimiz, Atatürk'ün Latife hanım ile evlenme ve boşanması, Kemal Paşa'nın annesi, dostları, silah arkadaşları ve Onbaşı Halide Edip hanımefendi yer alıyor.
Gelelim yazarın üslubuna... Attila İlhan'ın Atatürk sevgisi ve yazarlığına, senaryo yazmadaki başarısı da eklenince fevkalade bir eser ortaya çıkmış. Kartallar Yüksel Uçar ve Şoför Nebahat gibi dizi ve filmlerin senaryolarını yazmış olan Attila İlhan'ın bu eseri de; film tadında, roman doyuruculuğunda olmuş.
Yazarın kameranın hangi kareden çekime başlayıp, nereye dikkat çekmesi gerektiği gibi ayrıntıları betimlemesi adeta sahneyi zihninize yerleştiriyor. Şimdi en merak ettiğim kitabın neden hâlâ filme uyarlanmadığı. Her şey hazırmış fakat 99 depremi yüzünden proje rafa kalkmış. Hâlâ da aynı rafta bekliyor anlaşılan.
Açık yüreklilikle 'iyi ki okudum' diyor, sizlere de tavsiye ediyorum. Şimdiden keyifli okumalar.
Kitapla ve sevgiyle kalın...
Ümid-i aşkım Fikriye
Eriş Ülger 'in okuduğum ilk kitabıydı. Kitabı bir tavsiye üzerinde okuma kararı aldım. Kitap sadece Fikriye Hanım, Latife Hanım ve Gazi Mustafa Kemal arasında gecen olayları anlatmıyor. Bir dönem kitabı. İzmir'in kurtuluşu Çankaya Köşkü'nün ilk yılları. Gazi'nin evliliği ve özel hayatı ile ilgili bilgiler de veriyor. Bence okunmaya değerdi. Ayrıca Eriş Ülger'in Atatürk'ün bazı özel eşyalarını gösterdiği resimlerde çok faydalı olmuş. Kitabı bitirdikten sonra Gazi'nin sevdiği bu iki şarkıyı da dinlemeden geçmeyin derim.
youtu.be/O1IAn0nYiIU
youtu.be/IfQM_AGvM10
Ateşten gömlek,ateşten yanan iki yürek aslında:Peyami ve İhsan.
Kitap iki bacağı da sakat olan Peyami'nin hatıra defterine yazdıkları ile Kurtuluş Savaşını,bir milletin varoluş mücadelesini gözler önüne seriyor.
İzmirli Ayşe,Ayşe'ye yanan iki yürekle bağlı Peyami ve İhsan,Ayşe'nin abisi Cemal aracılığı ile mücadele yıllarına tanık oluyoruz. Romanı okurken o dönem yaşanan acılara,sevdalara,hüzne,umuda...bağlanıp kendinizi kahramanların arasında buluyorsunuz.Evladını kaybetmiş bir kadının İzmir'in kurtuluşu için tüm varlığıyla çırpınmasına,vatan için ölmeye hazır yüreklere,dile getirilen ve (getirilemeyen) yürekte saklanan sevdalara:"Kendi aşkımı,kendi yaramı sadece kendi gözlerim gördü."diyebilecek kadar saklanan temiz duygulara kendimizi kaptırıyoruz.
Halide Edip'in gözüyle o dönem yaşanan olaylara tanıklık ediyoruz aslında.Benim okuduğum kitap günümüz Türkçesi baskısı olduğu için çok ağır bir dili yok.Zaten kitabı okurken sürükleyiciliğinden dolayı elinizden bırakamıyorsunuz.
...
"Ateşten gömlek taşıyanlar sıcağın ısıttığı kadar yaktığını da bilirler."
Ateşten Gömlek
Yakup Kadri bir roman yazacağını ve adını "Ateşten Gömlek" koyacağını söylemesi üzerine Halide Edip'in kaleme aldığı romana bu ismi koyması ile başlayan bir serüven... Kurtuluş savaşının geçtiği dönemi konu alan romanda; İzmir'in işgali ile başlayan süreçte savaşa katılan ve iki bacağını kayıp eden Peyami'nin hatıra defterinden ve anılarından oluşmaktadır. Peyaminin, annesi uzak akrabaları olan Ayşe adında bir köylü kızıyla evlendirme ısrarı üzerine Peyami'nin yurtdışına kaçması, geri döndüğünde Ayşe'nin abisi Cemal' ile iyi ilişkiler kurmasıyla başlar. İzmir'de evli ve çocuklu olan Ayşe'nin ailesinin öldürülmesi ve Ayşe'nin kendisinin de yaralanması üstüne İstanbul'a gelişiyle olaylar başlar. Anadolu'nun kurtuluşu için gözlerini karartıp yollara düşen, Peyami, İhsan, Cemal ve Ayşe'nin hikayesini içinde bulundukları durumları Peyami'nin gözünden görmekteyiz. "Ateşten Gömlek" iki unsuru göstermektedir. Birinci durum Peyami ve İhsan'ın Ayşe'ye olan aşkı yaşanırken bir taraftan da Anadolu'nun içinde bulunduğu durum anlatılmaktadır. Anılarının sonunda hepsi ölür ve Peyami'de anlatmaya son verip girdiği ameliyatta hayatını kaybeder. Doktorlar ameliyatta sayıklayan Peyami'nin bağırdığı isimleri araştırırlar fakat ne İhsan adında bir komutan ne de Ayşe adında bir kadının varlığına dair en ufak bir bilgi bile bulamazlar. Halide belki de yaşananları bir kabus gibi gördüğü için böyle bir final yapmıştır.
