Aşk nedir? Bana kalırsa, güzel bir nesnenin niteliklerinin bizim üzerimizdeki etkisinden başka bir şey olarak görülemez; bu etkiler bizim başımızı döndürür; bizi yakıp kavurur; eğer bu nesneye sahip olursak memnun oluruz; sahip olmamız mümkün değilse ümitsizliğe kapılırız. Peki, bu duygunun temeli nedir?... Arzu. Bu duygunun devamı nedir?... Delilik. Dolayısıyla, güdümüze sadık kalalım ve etkilerinden kendimizi koruyalım. Güdü, nesneye sahip olmaktır; o halde, sahip olmaya çalışalım, ama bilgelikle; ona sahip olur olmaz ondan yararlanalım; ya- rarlanamıyorsak kendimizi teselli edelim: Benzer binlerce başka nesne, çoğu zaman da daha iyisi, onun kaybı karşısında bizi teselli edebilir; tüm erkekler, tüm kadınlar birbirine benzer: Sağlıklı bir düşünmenin etkilerine direnebilecek aşk kesinlikle yoktur. Oh! Duyuların sonucunu bizim içimize gömerek, bizi asla bir şey göremeyecek hale sokan, ancak çılgınca tapılan bu nesneyle var olmamıza yol açan bu sarhoşluk ne büyük bir aldatmacadır!
Yaşamak bu mudur? Bu, bize deliliğin etkilerine pek benzeyen metafizik hazlardan başka mutluluk bırakmayarak kanımızı emen ve kemiren yakıcı bir ateş içinde kalmayı istemek değil midir? Bu tapılası nesneyi eğer her zaman sevmek zorundaysak, onu asla terk etmeyeceğimiz kesinse, bu da bir zırvalık olur, ama en azından bağışlanabilir. Bu olabilir mi? Bu ezeli bağların asla yalanlanmadığına çok örnek bulabilir miyiz? Birkaç aylık hazzın ardından nesne bir süre sonra gerçek yerine yerleştiğinde, onun sunaklarında yaktığımız günlük bizim yüzümüzü kızartır ve artık çoğu zaman bizi baştan çıkarabileceğini bile düşünemez hale geliriz.
Kadın olmak gerçekten zor. Bunun tek sebebi acaba erkeklerin egemen olduğu toplum düzeni mi?
İlk bakışta evet gibi gözükse de bunun cevabı ben sadece o olduğunu düşünmüyorum.
Öncelikle erkeklerin egemen olduğu yani ataerkil bir toplum düzeni içinde yaşıyoruz ve eğitim seviyesi düştükçe ataerkillik artıyor toplumda. Neler neler çıkıyor ortaya daha
Ara sıra çılgınlaşma hakkı, insan haklarının en güzellerinden biridir bana sorarsanız. Bodrum’da kadınlar o çılgınlaşma hakkından yararlanabilirdi eskiden.
Sezen Aksu ne güzel
anlatmış;
"Kadinlar cesur adamları sever.
Akişina birakıp kenarda bekleyenleri
değil. Gidişatı değiştiren, yön veren,
bahaneler altinda ezilmek yerine
Çözüm üreten adamları."
Düşünelim! Bir düğün… Gelin ve damadın boynunda haç işareti, ne dersiniz! Ağız birliği olmuşçasına “Bunlar Hıristiyan mı?” denilir. Peki! Düğünlerdeki eğlence ve dans görülünce neden bu söylenilmiyor? Yine onlara benzemiş olunmuyor mu?
Düğün bu, cenaze değil ya! Tabi ki! Kadınlar kendi aralarında eğleniyor, erkekler var mı? Asla olamaz! Ama cep telefonları içeride; kızlardan biri veya birkaçı dayanamayıp, resim çekip paylaşım yapıyor. Hemen sosyal medyada… Sonrasında kadınların kendi arasında yaptığı ve bir tek erkeğin girip göremediği eğlenceyi sosyal medya paylaşımı vesilesi ile binlerce erkek görüyor. Belki de düğüne gelen erkek sayısı elli – yüz kişiydi, fakat gelini gören binlerce kişi…
Günaha bulaşılmamış bir düğün, “Ömürde bir defa gelinlik giymeyelim mi?” değil! “Ömürde bir defa, o da Allah için olsun!” düşüncesinin hâkim olduğu bir düğün güzel bir düğün olmaz mı?
“Çok ağır konuşuyorsun” diyor musunuz?
Bakın Hz. Ali (radıyallahu anh) ne rivayet ediyor: Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir defasında Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanındaydım. “Kadın için en hayırlı şey nedir?” diye sordu, oradakiler sustular. Fâtıma (radıyallahu anhâ) dönünce ona: “Kadınlar için en hayırlı şey nedir?” diye sordum, bana: “Erkeklerin onları görmemesidir.” cevabını verdi. Bunu Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e anlattım. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Muhakkak ki Fâtıma benden bir parçadır.” buyurdu.