Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Küçük mutlulukları aşk sanan, verilenle yetinen, aşkı hiç tanımayan, tatmayan, aşka inanmayan kadınlara öyle acıyorum ki."
Sayfa 85 - Bilgi YayıneviKitabı okuyor
Kızları sürekli evlilik düşünen kadınlara dönüştürüyoruz. Oğlanlarsa evlilik düşünmeyen erkeklere dönüşüyorlar ve kadınlar bu erkeklerle evleniyor. İlişki otomatikman eşitlikten uzaklaşıyor çünkü iki taraftan biri için daha önemli bir kurum haline geliyor. Evliliklerin çoğunda kadının daha fazla fedakârlık yapmasına, eşit olmayan bir takası sürdürmek için kendine yabancılaşmasına şaşmamalı. Bu eşitsizliğin sonuçlarından biri, iki kadının herkesin önünde bir erkek için kavga etmesi ve erkeğin sessiz kalması. Sefil ve tanıdık bir durum.
Reklam
“Eşcinsel erkekler kadınlara cinsel arzu duymazlar ve aşk nesnesi olarak onları gereksiz kılmışlardır. Bilinçdışı olarak kendilerini giysiyi giyen kadınla özdeşleştirirler, kendilerini giysinin içinde görürler ve böylelikle onu giyen kendilerinin dolaylı imajına gelirler.”
Sayfa 136 - Say yayınlarıKitabı okuyor
Kadınları cuma ve bayram namazlarında görmek istiyoruz..
Bir ibadet için cemaat şart ise, o ibâdet kadınlara emredilmemiş demektir. Ancak kadınlara emredilmemiş olması, kadınların bu cemaatin faziletinden geri kalacakları anlamına gelmez. İfade edilmek istenen şey, bunun erkekler bakımından bağlayıcı olduğudur. Hz. Peygamber bayram namazlarına kadınların da katılmalarını, (durumları musait olmadığı için) mescide giremeseler bile, orada bulunup kalabalık olmalarını istemiştir. Sonraki dönemlerde yazılan ilmihâl eserlerinde kadınların camiye gitmelerinin mekrüh olduğu ifade edilmekle birlikte, bu hükmün verilmesinde içinde bulunulan sosyal şartların etkili olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzde ise kadınlar dışarıda rahatça dolaşabildiklerine göre, cuma ya da bayram namazları için de camiye gitmelidirler.
Dünya, kadınlara erkeklere dediği gibi "istersen yaz, umurumda değil" demiyordu. Dünya, bunun yerine kaba kaba gülerek "yazmak mı?" diyordu. "Yazmak senin ne işine yarıyor ki?"
Bastırılmış duygular, cinsiyetçilik:
"Cadı Avı döneminde kadınlara yapılan suçlamalar, kadını şehvet düşkünü bir unsur olarak gösterse de Kilise'nin cinsel ilişkiyi günah eylemi olarak kabul etmesi ile aslında evlilik hayatı da da zarar görmüştür. İşte Orta Çağ mahkemelerinde yöneticilerin ve erkeklerin zihninde oluşan bu saplantı, aslında kendi halüsinasyonlarından ya da dul kadınlara karşı hissetttikleri bastırılmış duygular idi."
Reklam
Erkekler kadınlarının sünnet edilmesini istemekte, anneler kızlarının kocasız kalması korkusuyla buna göz yummaktalar. Sünnet olmamış bir kadın; kirli, tecavüze uğramış ve evlenilmez kabul edilmekte. Benim içinde büyüdüğüm gibi göçer bir kültürde evlenmeyen kadınlara yer yoktur, dolayısıyla anneler kızlarının en iyi fırsata sahip olacağından emin olmanın en büyük görevleri olduğunu düşünürler, tıpkı batılı bir ailenin kızını en iyi okula göndermeyi bir görev kabul etmesi gibi. Her yıl milyonlarca kızın sakat bırakılmasında cehalet ve hurafelerden başkaca bir sebep yoktur. Dahası sonrasında nesilden nesile artarak yaşanan acı, ızdırap ve ölüm bunu durdurmak için yeterli bir nedendir.
Sayfa 235Kitabı okudu
Günlük deyimlerimizi düşünüyorum. "Hayat erkeği" dediğimiz zaman ne anlarız? "Hayat adamı" dediğimizde, güçlükleri pratik yönden çözebilen, sıkıntıları çabucak aşan, başarıya ulaşmış bir erkeği anlatmıyor muyuz? Peki "hayat kadını" nedir? Bir fahişe. Birinde yüceltme var, öbüründe aşağılama. Neden "hayat adamı" olmak erkeği yüceltiyor da, "hayat kadını" olmak kadını aşağılıyor? Toplumsal bilinçdışında kadını aşağılamaktan kuşkusuz. "Hayat" dediğimiz yaşama zenginliğini nasıl daraltıyoruz. Ya "ev", ya "sokak"? "Evinin kadını" dediğimizde ne anlıyoruz? Evinin işini yapan, evini temiz tutan, yemeklerini düzenli pişiren, çocuklarına gereği gibi bakan, evinden başka bir şeyi gözü görmeyen kadın. "Evinin erkeği" dediğimizde? Evine düzenli gelen, içki içmek için, kumar oynamak için, arkadaşlarıyla gezmek için ev dışında hayatı olmayan erkeği. "Evinin kadını" deyiminde övgü var, "evinin erkeği" deyiminde beğeniyle karışık hımbıllık suçlaması. "Sokak kadını" deyimi var, orospu demek. "Sokak erkeği" deyimi yok. Sokak erkeklerindir. Kadın çıkarsa, orospuluğundan çıkar. Çocukları da unutmayalım. "Sokak çocuğu" gezmeyi seven, haşarı çocuklara yöneltilmiş sevimli bir eleştiri. Geleneksel kültürümüz, erkeklere ve kadınlara dünyayı böyle paylaştırmış. Neden mi? Dünyayı paylaşmayı bilmediğimizden.
Kadınlara her konudan söz edilebilir. Yeter ki konuşmasını bilsin insan.
144 syf.
9/10 puan verdi
·
28 günde okudu
Öncelikle herkese iyi okumalar, Kitap beni birçok yerde etkiledi. Bazı öykülerde kendimi buldum, bazılarında farklı bakış açıları kazandım. Bazılarında da yazarın iç dünyasına ilişkin birçok fikir edindim. Sabahattin Ali romanlarını daha önce okuduysanız hayatın acı yönlerini keskin ve içten bir biçimde anlattığını bilirsiniz. Bu kitap kısa kısa
Değirmen
DeğirmenSabahattin Ali · Venedik Yayınları · 201944,8bin okunma
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.