Bazen çocukluğuna ağlarken kağıt mendil istemez insan; babasının beyaz mendilini arar gözleri.
''Soğuk olan yer rutubetli olmak zorunda değil'' dedi Nora. ''Antarktika dünyadaki en kuru kıta. Aslında çöl sayılır.'' ''Evet, tam sana göre bir yere benziyor.'' ''Benim için yeterince uzak değil.'' ''Belki de astronot olmalısın. Galakside seyahat etmelisin.'' Nora gülümsedi. ''Başka gezegenlerde daha da beter yağmurlar var.'' ''Bedforshire'den bile kötü mü?'' ''Venüs'te sırf asit yağmuru var.'' Bayan Elm kolundan kağıt mendil çıkarıp zarif bir hareketle burnunu sümkürdü. ''Gördün mü bak? Böyle bir beyinle istediğini yapabilirsin''
Sayfa 2 - Domingo Yayınevi
Reklam
Utanmaz.
"Çiçeği kokladıktan sonra kokusunu beğenmemiş gibi yüzünü hafifçe buruşturarak cebine atmıştı. Adeta burnunu sildiği kullanılmış kağıt mendil muamelesi yapmıştı çiçeğe."
Domingo YayınlarıKitabı okudu
"Bir şehrin kapısı her zaman hatıralara açılır, hatıralarla kapanır. Şehir; hatıralar dükkânıdır ya. Hatıralar uzun zaman o kapının ardında unutulur. Üstümüze kapanan ne varsa biraz da yokluğumuzdur. Yokluğu çoğalta çoğalta yaşadığınız bir yeni şehirse, sizin eskiliğinizi günbegün yüzünüze vurur. Gün gelir, o yokluğun kapısını bir kez daha açmayı göze alırsınız. Gözünüzün açtığı kapı, yokluğun kapısıdır, unutma kapısıdır, açılır, bakarsınız dükkân yeni hatıralarla tepeleme doludur. Kendinize oradan bula bula bir mendil bulursunuz, hani olur a, gözyaşlarmız içinize akmasın diye, aksa ne olur, akmasa ne olur, bulduğunuz bir kâğıt mendildir artık, yeni hatıra: Buradan açınız.."
“Neden zenginlerden nefret ediyorum biliyor musun?” O gece Fare böyle devam etti. Konunun bu noktaya kadar gelmesi bir ilkti. Bilmiyorum, der gibi başımı salladım. “Açık konuşayım, zenginlerin hiçbir halttan anladıkları yok çünkü. Bir el feneri ve cetvel olmadan kendi popolarını bile kaşıyamaz onlar.” Açık konuşayım, onun kullanmayı sevdiği bir tabirdi. “Ee?” “Evet. Onlar önemli hiçbir konuya kafa yormazlar. Düşünüyormuş gibi yaparlar sadece... Neden böyle yaparlar sence?” “Neden acaba?” “Gereği yoktur da ondan. Kuşkusuz zengin olmak için biraz zekâ gerekir ama zengin olduktan sonra artık hiçbir şeye gerek kalmaz. Tıpkı yapay uyduların benzine ihtiyacı olmaması gibi. Bir uydunun aynı yerde dönüp durması yeterlidir. Ama ben öyle değilim, sen de öyle değilsin. Biz yaşamak için düşünmek zorundayız. Yarın havanın nasıl olacağından küvetin tıpa ölçüsüne kadar. Öyle değil mi?” “Öyle gibi” dedim. “Tam da öyle.” Fare, söylemek istediği kadarını söyledikten sonra cebinden kâğıt mendil çıkarıp sesli bir şekilde içine sümkürdü. Fare’nin söylediklerinin ne kadarında ciddi olduğunu pek kavrayamamıştım. “Ne var ki, eninde sonunda herkes ölür” dedim onu konuşturmak için. “Orası öyle. Herkes bir gün ölür. Ama ölene kadar bir şekilde elli yıl falan yaşamak zorundasındır ve bir sürü şeyi düşünerek elli yıl geçirmek, açık konuşayım, hiçbir şey düşünmeden geçireceğin beş bin yıldan çok daha yorucudur. Sence de öyle değil mi?” Öyleydi.
pdf//syf. 11Kitabı okudu
Bir sürçme…Bir an durup bir şey tasarlama… Bir mendil, bir kağıt unutup almak için geri dönme… İnsanların kaderinde ne korkunç değişmeler yapabiliyor?
Reklam
640 öğeden 621 ile 630 arasındakiler gösteriliyor.