Bir şehrin kapısı her zaman hatıralara açılır, hatıralara kapanır.
Şehirler; hatıralar dükkanıdır ya. Hatıralar uzun zaman o kapının ardında
unutulur, şehirler gibi. Bir dükkanın kapısına kilit vurup açmamak gibi.
Üstümüze kapanan ne varsa biraz da yokluğumuzdur. Yokluğu çoğalta çoğalta
yaşadığınız bir yeni şehir ise, sizin eskiliğinizi gün be gün yüzünüze vurur.
Gün gelir, o yokluğun kapısını bir kez daha açmayı göze alırsınız. Gözünüzün
açtığı kapı, yokluğun kapısıdır, unutma kapısıdır, açılır bakarsınız dükkan
yeni mallarla tepeleme doludur. Kendinize ordan bula bula belki bir mendil
bulursunuz, hani olur a, gözyaşlarınız içinize akmasın diye, aksa ne olur
akmasa ne, bulduğunuz bir kağıt mendildir. Buradan açınız.
Haydar Ergülen
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
“kuşlar toplanmış göçüyorlar
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
“hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
keşke yalnız bunun için sevseydim seni”
Simon: Bugün burnunu çekip duruyor cidden. Umarım nezle olmuyordur. Hafta sonu dışarıda epey zaman geçirdik... Şifayı kapmasını istemem. Tekrar burnunu çekti. Ona kâğıt mendil mi versem?
Mimi: Yakalandın Caroline. O kazağı koklayıp durduğunu adım gibi biliyorum.
Daha aşağıya inip Lale Sineması'nı geçince, büyük mağazaların özenle düzenlenmiş, parıltılı vitrinlerinin önlerinde, mukavva kutulardan yaptıkları tezgahlarda kağıt mendil satan çocuklarla karşılaşıyorum.Çoğu ilkokula bile gitmeyen, beş altı yaşlarında çocuklar bunlar.Civar hanlarda kapıcılık ya da çaycılık yapan insanların çocukları olmalı diye düşünüyorum.Daha bugünden atılıyorlar yaşam kavgasına. Bu onların kişiliklerini nasıl etkileyecek? Yırtıcı, tuttuğunu koparan, başarılı kişiler mi olacaklar? Yoksa geleceğin gözü kara dolandırıcıları mı?
Romalı giysileri, deniz fenerleri... Bir an bütün ders kitaplarının sokakta yürüdüğünü düşündü. İşte şu adam cebinden para çıkarıyor, karşılığında kağıt mendil alıyor. Sosyal Bilgilerden çıkmış ikisi de. Konuşunca Dilbilgisi çıkıyor ortaya. Büfeci paranın gerisini adama veriyor: Bu da aritmetik.
Bir kadın kızını elinden tutmuş sürüklüyor. Böyle kadınlar da var. Kız ise annesinden bir şey istemiş belli ki. Masal. İşte o istediği.
Otobüsler tıklım tıklım dolu. İçlerindeki her insan ayrı kişi; ayrı özlemleri var hepsinin, roman olmuyor mu bu?
Peki şiir ne?
Bütün bunların hepsinin kendisinde uyandırdığı karışık ama güzel duygu mu yoksa?
ÇARESİZ
“Her şey anlamını yitirmiş gibi.
İçimde kocaman bir boşluk var ve ben onu hiçbir şeyle dolduramıyorum.
Hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim kendimi.”
Başka bir yerde ve zamanda anlatsaydı bunları en azından sesimi çıkarmadan dinler, anlamaya çalışırdım. Ama zamanlama yanlıştı. Çünkü gazete okumuştum.
Ve ne zaman gazete okusam
Burada, evinin mahremiyetinde, kanlı öksürüklerini örtmek için bez veya kağıt mendil ya da peçete kullanmıyordu; koltuğunun yanındaki masada bir paket büyük boy Orkid vardı. Gözlerimi onlardan alamadım. Kendimi başka yerlere, örneğin Al'ın kolunu güzel bir kadının beline doladığı fotoğrafa bakmaya zorluyordum ama gözlerim aynı noktaya geri dönüyordu. İşte size insanlık halinin acı gerçeklerinden biri: Çürümekte olan vücudunuzun artıklarını emmesi için büyük boy Orkid'e ihtiyacınız olduğu gün başınız belada demektir. Hapı yutmuşsunuzdur.
İlk kim dedi "bayramlarda el öpmeyin, el öpmek geriliktir, tokalaşın" diye? Ve ilk kim inandı?
İlk kim "aman hastalık bulaşıyor, dikkat çok sarılmayın bayramlarda" dedi ve ilk kim buna itibar etti?
İlk kim "bayramlar tatildir, güneye inelim" dedi, ilk hangi araba yolunu memleketten sahile çevirdi?
İlk hangi evde