Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Boşa emek harcamak, aylarca sahte çiçeği sulamak gibi. Solmaz belki ama büyümez de.
Sayfa 135
Ancak yalnızca bir çiçeği kendime benzetirdim. Gelincik çiçeği... Gelincik çiçeği hüzün demekti. Bana göre gelinciğin diğer çiçekler gibi bir albenisi yoktu ya da güller gibi gösterişli değildi, papatyalar gibi güzel kokmuyordu, hatta belirgin bir kokusu bile yoktu. Karanfiller gibi birçok rengi olmazdı, gelincikler çoğu zaman kustuğum kanın rengindeydi. Yıldız çiçekleri gibi gösterişli ve kaktüsler gibi güçlü değildi, gelincik fazla hassas bir çiçekti. Kadife yapraklarına dokunduğunuz an yaprakları yere düşerdi, toprağından kopardığınızda saniyeler içinde solardı. Gelincik çiçeği hüzün demekti, gözyaşlarını akıtan bir hüzün. Hassastı ve kırılmaya müsait ince bir dalın üstünde saklıydı taç yaprakları. En küçük bir rüzgârda bükerdi boynunu, yas tutar ve matemi anlatırdı. Beni en iyi gelincik çiçeği anlatırdı çünkü çiçek dilinde gelincik, "Beni sevme, yarınım belli değil" demekti.
Reklam
Öğlen olduğunda kızıl kumların ortasında, düşüncelerimin derinliğindeydim. Nereye gidiyorum ben böyle? diye düşündüm. Hangi yöne gitmekte olduğumu bile bilmiyordum. Manzara sonsuzluğa uzanıyor, kumlar sadece tek tük bir akasya ya da kaktüsle bölünüyordu. Millerce uzağı görebiliyordum. Aç, susuz ve yorgundum, yavaşlayarak yürümeye başladım. Yorgun ve şaşkın bir halde gezinirken yeni hayatımın beni nereye götüreceğini düşünüyordum. Daha sonra ne olacaktı?
Sayfa 11
Kaktüsün gövdesinin yöresinde dönen İsmail Ağa yorulu­yor, beni kurtarın, beni kurtarın, kurtarın, diye bağırıyor var se­siyle. Dünyanın bütün horozları ötüşerek uçuşuyorlar mosmor, çelik morunda, yanan dağla kale arasında. Yanan, yalım gibi hançerler de gelip başlarını uçurarak geçiyorlar. Kartallar yürü­yorlar kıpkırmızı, göğü kıpkırmızı, billur, kapatıyorlar. Mor dağ çiçeğe duruyor, kayalıklar binlerce turuncu çiçekle ağzına kadar döşeniyor. Baş döndürücü bir koku. Sonra kartallar kap­kara uçuyorlar, dünya zindana kesiyor, kapkaranlık.
Doğayı, bazen bir çocuğu, bazen bir çiçeği ama mutlaka sevin. Yoksa şehrin karanlık yüzünün renklerini hiç göremezsiniz.
Gelincik
Bir çiçeği kendime benzetirdim. Gelincik çiçegi... Gelincik çiçeği hüzün demekti. Bana göre gelinciğin diğer çiçekler gibi bir albenisi yoktu ya da güller gibi gösterişli değildi, papatyalar gibi güzel kokmuyordu, hatta belirgin bir kokusu bile yoktu. Karanfiller gibi birçok rengi olmazdı, gelincikler çoğu zaman kustuğum kanın rengindeydi. Yıldız çiçekleri gibi gösterişli ve kaktüsler gibi güçlü değildi, gelincik fazla hassas bir çiçekti. Kadife yapraklarına dokunduğunuz an yaprakları yere düşerdi, toprağından kopardığınızda saniyeler içinde solardı. Gelincik çiçeği hüzün demekti, gözyaşlarını akıtan bir hüzün. Hassastı ve kırılmaya müsait ince bir dalın üstünde saklıydı taç yaprakları. En küçük bir rüzgârda bükerdi boynunu, yas tutar ve matemi anlatırdı. Beni en iyi gelincik çiçeği anlatırdı çünkü çiçek dilinde gelincik, "Beni sevme, yarınım belli değil" demekti.
Reklam
Bir çiçeği kendime benzetirdim. Gelincik çiçegi... Gelincik çiçeği hüzün demekti. Bana göre gelinciğin diğer çiçekler gibi bir albenisi yoktu ya da güller gibi gösterişli değildi, papatyalar gibi güzel kokmuyordu, hatta belirgin bir kokusu bile yoktu. Karanfiller gibi birçok rengi olmazdı, gelincikler çoğu zaman kustuğum kanın rengindeydi. Yıldız çiçekleri gibi gösterişli ve kaktüsler gibi güçlü değildi, gelincik fazla hassas bir çiçekti. Kadife yapraklarına dokunduğunuz an yaprakları yere düşerdi, toprağından kopardığınızda saniyeler içinde solardı. Gelincik çiçeği hüzün demekti, gözyaşlarını akıtan bir hüzün. Hassastı ve kırılmaya müsait ince bir dalın üstünde saklıydı taç yaprakları. En küçük bir rüzgârda bükerdi boynunu, yas tutar ve matemi anlatırdı. Beni en iyi gelincik çiçeği anlatırdı çünkü çiçek dilinde gelincik, "Beni sevme, yarınım belli değil" demekti.
Sayfa 22
104 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.