Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
261 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
En Alttakiler, 21 Ekim 1985 yılında yayınlanan araştırmacı gazeteci yazar Günter Wallraff'ın 1980'li yılların başlarında, Federal Almanya'daki insan hakları ihlalleri ve yabancı düşmanlığını anlatan, uluslararası bir başarı elde etmiş olan kitaptır. Kitap, Günter Wallraff'ın, Almanya'da çalışan bir Türk işçisi (Levent Ali Sigirlioğlu, daha sonraki
En Alttakiler
En AlttakilerGünter Wallraff · Milliyet Yayınları · 1985200 okunma
227 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Güzel bir macera romanı. Pentagon'da çalışan bir eleman olan Harry West bir gangster ile anlaşır. Ordunun gizli planlarını çalacaktır. Ancak her şey planlandığı gibi gitmez ve bütün polis teşkilatı peşine düşer. Bu arada karısı ile olan ilişkileri, kendisini öldürmeye çalışanlarla olan mücadelesi devam eder. Zevkle okunacak bir roman.
Kanal Yolu
Kanal YoluJean-Pierre Conty · Akba Yayınları · 19652 okunma
Reklam
Merkezden dört başlıca kanal dışarıya doğru yönelir,bunlar sırasıyla şöyledir: Singel, Herengracht, Keizersgracht ve Prinsengracht. Daha büyük kanalları birbirine bağlayan yüzlerce köprü ve daha küçük kanal bulunur fakat kaybolmak gerçekten eğlencelidir.
Artık aramızdaki uzaklıktan şık bir matem giysisi diktirebilirsin kendine!! Bir tek hücreni bile istemiyorum. Televizyonumun çekmediği bir kanal gibisin çünkü. Sen git, bambaşka hayatların yatak odalarında sıradan insanların tenlerini süsle!!!
Bulantı orada, sarı ışığın içinde kaldı. Mutluyum ; soğuk da gece de öylesine katışıksız ki, ben bile donmuş bir hava akımından farksızım. Kandan, lenften, etten sıyrılmak ! Şu upuzun kanal boyunca karşıki solgunluğa doğru akmak. Soğuktan başka bir şey olmamak !
Saman Altından Su Yürütmek; Vaktiyle bir ova köyünde, köylüler tarlalarını sulamak için ırmağın suyunu nöbetleşe kullanmak üzere anlaşmışlar. Irmak boyunda bulunan tarlalar, açılan kanallar vasıtasıyla sıra ile sulanıyor, herkes ziraatiyle meşgul oluyormuş. Köyün açıkgözlerinden birisi, daha fazla su alabilmek için tarlasında derin ama ince bir kanal kazıp ırmaktan su çalmayı aklına koymuş. Kanalı gizleme maksadıyla da üzerini çalı çırpı ve taşlarla örtüp araziye uydurmuş. En üste de saman yığınları koymuş ki kimse kanaldan şüphe etmesin. Bir müddet sonra, ırmağın daha aşağılarındaki tarlalara giden suyun azalması üzerine köylüler, durumu araştırmaya karar vermişler. Ne çare ki arayıp taramaları sonuçsuz kalmış. Daha yukarılarda çok akan suyun, belirli bir noktadan sonra birdenbire azalmasına bir türlü anlam verememişler. Nihayet tarlaları dolaşıp bakmaya başlamışlar. Kaçak su alan köylünün tarlasına geldiklerinde, bostan havuzunun daima su ile dolu durduğu dikkatlerini çekmiş. Üstelik, havuzun üzerinde saman kırıntıları yüzmekteymiş. Bu suya bu samanlar nereden geliyor diye araştırınca, saman yığınlarına ulaşmışlar ve hileyi anlayıp samanları eşeleyince kanalı bulmuşlar. Bunun üzerine, köyün ihtiyar heyeti toplanmış ve köylüyü falakaya yatırmışlar. Değneği vururken diyorlarmış ki: — Saman altından su yürütürsün ha! Al bakalım hak ettiğin cezayı!.. Bugün deyim, başkalarına sezdirmeden menfaat temin eden; yahut insanları, birbirine düşürüp ortalığı karıştıranlar hakkında kullanılır.
Reklam
192 syf.
7/10 puan verdi
Osmanlı İmparatorluğunun sonunu kesin olarak getiren Büyük harpde Cemal Paşa'nın emir subayı olan Falif Rıfkı Atay'ın anılarının yer aldığı eseri okurken Anadolu insanının can ve malıyla verdiği kahramanca mücadelenin sonuçsuz kalması insanı hüzne sevk ediyor. İttihat ve Terakkinin 3 kudretli adamının yaptığı hataların nelere mal olduğunu anlıyor, İmparatorluk topraklarında yaşanan açlık ve sefaleti birinci ağızdan dinliyorsunuz. Kanal karekatı esnasında yaşanan zorluklar, çöllerde çekilen ızdıraplar, yitirilen Ahmetler ve tüm bunlara rağman kaybedilen topraklar. Ne hazin...
Zeytindağı
ZeytindağıFalih Rıfkı Atay · Pozitif Yayınları · 201110bin okunma
492 syf.
10/10 puan verdi
Bu kitap Samsun’da geçiyor! Öncelikle bunu söylemem lazım. Ancak Ayfer Tunç, neredeyse civardaki bütün şehirlerin ismini zikretse de bir defa bile Samsun adını kullanmıyor. Lakin röportajında söylüyor Samsun olduğunu. Zaten bölgenin tek ‘Deliler Hastanesi’ ile Saat Kulesi gibi ayrıştırıcı mekanların yanında, yazıldığı dönemde tek büyükşehir
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa TarihiAyfer Tunç · Can Yayınları · 20193,385 okunma
367 syf.
·
Puan vermedi
Eşref Kuşçubaşı, Mamaka Mustafa, Zenci Musa, Süleyman Askeri gibi isimleri Mehmed Niyazi'nin Yemen Ah Yemen ve Yazılamamış Destanlar romanlarından biliyordum. Bunlar Osmanlı'nın son dönemlerinde devlet ve din için mücadele etmiş, savaşmış isimsiz kahramanlardır. Bu romanda da Arapların Uçan Şeyh dedikleri efsanevi bir Türk subayı Eşref Kuşçubaşı'nın hikayesi var. İttihatçı olarak sürgün gittiği Arap ülkelerinde başlayan, af ile birlikte dönüp Trablusgarp'a gidişi... Balkan Savaşları, Kanal Cephesi, Medine'nin savunması gibi yerlerdeki maceraları. Romanda dönemin pek çok önemli şahsiyeti de yer bulmuş kendine, Sultan Abdülhamit, Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa, Yakup Cemil, Şeyh Sunusi, Arabistanlı Lawrence... Edebi yönü çok kuvvetli olmamakla birlikte İmparatorluğun son demlerini anlatan bir kitap.
İmparatorluğun Son Akşamı
İmparatorluğun Son AkşamıHakan Kağan · Timaş Yayınları · 2008121 okunma
(...) Mesela insanın her anlamda fikri olabilir. Bir yazar ya da şair sırf sizin fikrinizde diye onu göklere çıkarmak olmaz. Kendi fikrinizdeki gazeteyi ya da dergiyi okumak size zaten hoş gelir. Bu yüzden şahsım olarak bir ideolojiyi sırf bana yakın ya da bana uzak diye ne övdüm ne de yerdim. Eksikleri gördüğüm kadar yanlışları da gördüm. Kendi benliğime dokunan bir fikir eğer doğruysa hakkını verdim. Ama fikir ve icraatlerde olumlu neticeler planlasa bile sırf bu fikrin bende özel bir nedeni olduğundan bu fikre inanmamazlık etmedim." Neden olmasın!", olmasını arzulamayı ilke edindim. Dün aynı masada aynı tasta çorba içtiğim bir dostuma sırf aramız açıldı diye hiçbir zaman "ya zaten dost değildi" demedim. Hayatın her anında bu gerçekliği ilke edindim. Bu yüzden de dünümü bilerek içinde bulunduğum günü konuştum. Ve mazimde kalan her şeyin bendeki yerini ve izini bilerek varolan günüme yeni değerler yükledim. "Biliyorum" demedim. "Bilmiyorum" dedim. Çünkü bilmek için duygularımı her zaman bir kenara bırakmayı yeğledim. Duygularımla hiçbir vakit doğruları yargılamadım. Duygumu hiçbir zaman mantığımın hizmetine vermedim. Mantığımı da hiçbir zaman menfaatimin önünü açan bir kanal olarak düşünmedim. Dünümdeki yanlışları içinde olduğum günde hiçbir vakit unutmadım, inkar etmedim. Bu yüzden bütün ideolojilere, bütün fikirlere insanca yaklaştım.yaklatığım bu ideolojilerin ve fikirlerin hizmetçisi değil; yargılayıcısı oldum. Bu yüzden sevdiremedim kendimi insanlara! Bu yüzden "sen fikirsizsin"dediler. Hayır! Kayıp İnsanlar Korosu/s45 ECO
Reklam
Anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz istasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene: - Benim Ahmed'i gördünüz mü? diyor. Hangi Ahmed'i? Yüz bin Ahmed'in hangisini? Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor: - Bu tarafa gitmişti, diyor. O tarafa? Aden'e mi, Medine'ye mi, Kanal'a mı, Sarıkamış'a mı, Bağdat'a mı? Ahmed'ini buz mu, kum mu, su mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed'ini görsen, ona da soracaksın: - Ahmed'imi gördün mü? Hayır... Hiçbirimiz Ahmed'ini görmedik. Fakat Ahmed'in her şeyi gördü. Allah'ın Muhammed'e bile anlatamadığı cehennemi gördü. Şimdi Anadolu'ya, batıdan, doğudan, sağdan, soldan bütün rüzgârlar bozgun haykırışarak esiyor. Anadolu, demiryoluna, şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş, oğlunu arıyor. Vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi, ondan, Anadolu'dan utanır gibi, hepsi İstanbul'a doğru, perdelerini kapamış, gizli ve çabuk geçiyor. Anadolu Ahmed'ini soruyor. Ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmed, şimdi onun pahasını kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinde okuyoruz. Ahmed'i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek... Fakat biz Ahmed'i kumarda kaybettik!
Sayfa 104Kitabı okudu
Bizim aramızda Kanal'ı geçerek yerli halkı ayaklandırıp Mısır'ı alacağımıza inananlar vardı. Bu kadar saf olmayan Almanların Türk ordusuna verdiği Kanal vazifesi ise daha basittir. Ara sıra birkaç bin Türk feda ederek ve ikide bir Kanal'ı zorlayarak, Mısır'da mümkün olduğu kadar İngiliz ordusu tutturmak! Mısır'da duran her İngiliz, Alman ordusunun karşısında azalmış bir fert demektir, İngiliz raporu diyor ki: "Bu vaka üzerine muhafız kuvvet otuz bine çıkarılmıştır." Demek, Kanal'da Almanlar muvaffak olmuşlardır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.