Mezapotamya’da kralın ödevlerinden biri, adalet dağıtmaktı ve yazının bulunmasıyla, ilk yasalar sıklıkla taşa kazınarak yazıya döküldü ve yasanın ne olduğunu herkesin görebileceği ya da başka birini okuturabileceği yerlerde açık olarak sergilendi. Bilinen en eski yasa metinleri Sümercedir ve Milat’tan önce 2000 yılında tarihlenir; bu yasaların, Apodiktik (mutlak buyurucu) ve Kazuistik (koşullu) olmak üzere iki biçiminden birine girdiğini bunlardan görebiliriz. Apodiktik yasalar, mutlak yasak koyar, örneğin: öldürmeyeceksin. Kazuistik yasalar ise şöyledir: eğer bir adam, saklaması için komşusuna para ya da eşya verir ve bunlar adamın evinden çalınırsa, sonra hırsız bulunursa, iki katını ödeyecektir. Hamurabinin Milat’tan önce 1790 tarihli kuruluş yasalarının girişinden açıkça anlaşıldığı gibi, bu yasa, yurttaşların okuyabilmeleri ya da başka birini okutturabilmeleri için halk önünde sergilenmek üzere çıkarılmıştı. Bunlar, bizim kanun diye anlayacağımız metinler değildi: kraliyet kararlarıydı, resmi bir ilkeler bildirisi olmaktan çok, bir dizi tipik örnektir. Hamurabi, bu yasaların tüm Babilde uygulanmasını, bölgeden bölgeye farklılık gösteren önceki yerel yasaların yerini almasını amaçladı.
Çok sayıda yasa ve karmaşık bir yasama organı, genellikle toplumda "bir şeylerin çürümüş olduğunun" gösteren güçlü bir emaredir ve artık kanun çıkarmaya son verilerek insan yetiştirmeye başlanması gerektiğine işaret eder. Toplumdaki yozlaşma belli bir raddeyi geçtiğinde kanunlar da kifayetsiz kalır. Adalet ya müfsit infaz memurlarının eline geçer ya da yoz toplum tarafından -açıkça veya gizlice- " kitabına uydurma gereci" hâline dönüştürülür.
Bir yere sahip olan, o yerin kanun koruyucusudur. Onları çekip çeviren, terbiye eden, rızıklarını verendir. Yani onların Rabbidir. Efendi olarak Rab, yaratıp sahip oldukları hakkında tek yasa koyucudur.
Cehennemvâri nazarlarla bakma bana
Ben, kıssanın başrolü İbrahim
Bu yangın gül bahçesine dönmez, bilirim
Gözlerin Kızıl Deniz, ben Musa değilim
Çek nazarlarını, ürkek ürkek bakma bana
Bazen içimde bin mahkeme kurulur
Kanun ve yasa birer paçavradır
Hüküm eni sonu vicdâna sorulur
Bin farklı günahtan yargılanırım
Hakim, suçumu saymaktan yorulur
Bazen divâne bir seyyâh olurum
Zaman ve mekan birer palavradır
Bin mekanda birden peydâh olurum
Derken yolum gözlerine düşer
Yolum gözlerine düşer, ve iflâh olurum
Bazen dalıp dalıp gittiğim olur
Bazen hayal hayal yittiğim olur
Bazen efkâr efkâr tüttüğüm olur
Bazen mahşer mahşer kaynar da içim
Bazen ıssız vahâlarda deve güttüğüm olur
-ali
Cıceronun yasalar üzerine kitabi günümüzün kanun kitabı desem abartmam. Var olan yasaları, bozulmuş sürdürebilmeyen maziye gömülmüş yasalar ve kendi düşüncesini ortaya koyarak bahsettiği düzenlenmesi gereken yasalar. Üstad hukukçu düşünür zaten bu yasa düzenlemesini yenilemek ona kalmıştı. Güzel kitap tavsiye ederim.
Yasalar ÜzerineMarcus Tullius Cicero · İş Bankası Kültür Yayınları · 2016923 okunma
Yasalar tarihi olarak kadınları cinsel sorumluluk sahibi bireyler olarak tanımlamaya pek yanaşmamıştır. Kanun hükümlerinde sadece erkeklerin cinsel suç işleyebilecekleri öngörülür ve bunun tek nedeni gerçekten erkeklerin kadınlara saldırması değildir. Bu yasal ideolojiler sadece erkeklerin etkin cinselliğe sahip oldukları, dolayısıyla sadece erkeklerin cinsel bir suç işleyebilecekleri inancı üzerine inşa edilmiştir. Bu söylemlerde kadınlar erkeklerin girişimlerine cinsel olarak karşılık veren ya da bu girişimlerin edilgin kurbanı olan kişiler olarak tanımlanırlar. Aslında (son zamanlarda yasalar üzerine feminist yazıların ortaya koyduğu gibi), yasanın işleyişi kadınların cinselliği hakkında çok belirli inançlara sahiptir. Tecavüz davalarında sık sık kadını suçlu bulma, kadının tecavüzü bir şekilde “istediğini” ve erkeğin cinsel saldırısını davet edici mesajlar verdiğini kanıtlama yönünde girişimlerde bulunulur. Yani yasa hükümleri kadınları erkeklerin etkin cinselliği karşısında korur gibi görünürken, yasanın uygulanışı genellikle kadını yargılamaya ve saldırıdaki sorumluluk derecesi hakkında kadını sorguya çekmeye yarıyor.
"Vatan ne Türkiye'dir Türklere, ne Türkistan;
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan..."
Kızılema bir şiir kitabıdır. Turan, Masallar, Koşmalar ve Destanlar olmak üzere 4'e ayrılır.
Bilinmeyen çok fazla kelime yoktur -ki altta anlamları da verilmiştir. Turan bölümünde tek bir şiir vardır, Turancılık anlayışıyla
Çok yerleri biz fethedebilmişiz;
Her birinde manen fethedilmişiz.
Bir kişver almışız tabiiyete,
Uymuşuz ordaki medeniyete.
Bazen Hintli, bazen Çinli olmuşuz;
Arap, Acem, Frenk dinli olmuşuz.
İki şehrin hikayesi Paris ve Londra da geçen yaşanmışlıklara bizleri şahit ettirecek bir kitap.
Roman 18. Yüzyılda Fransız ihtilali dönemindeki halkın sosyal ve ekonomik durumunu ve toplumun psikolojisini oldukça iyi yansıtmış.
Soyluların Fransız halkına yaptığı zulümler yüzünden, soyluları yargılayıp idam eden bir kanun, suçlu suçsuz kim soylu halktan geliyorsa idam ettiren bir yasa... Ve tüm soyluları parçalamaya çalışan bir halk...
Bu zamana denk gelmiş Soyluların yaptıklarına göz yummadan baş kaldıran ve on beş yıl bir hücrede aklını yitirecek hale gelen bir doktor.
İlk başlarda karışık gelebiliyor, fakat ilerleyen sayfalarda bir çok duyguyu bir arada yaşayıp kitabın son sayfalarında ise gözleriniz dolarak okumayı sonlandıracağınız bir hal alıyor...
Her ne kadar kitaptan kendisine çok yer verilmese de etkilendiğim ve sevgi dilini fedakarca hissettiren Sydney Carton hakkında da birşey ler söylemek istiyorum. En fazla empati kurduğum roman karakteri oldu kendisi. Karşılıksız aşk denince aklıma hep bu karakter gelecek, tek isteği Lucie ile evlenmekdi ama lucie başkasını seçti, fakat sevgisine sadık olup ne kadar onla evlenmese de sevdiği kız üzülmesin diye onun mutluluğu için Lucie'nin evlendiği insanın yaşamını kendi yaşamından üstün tuttu ve giyotine kendi boynunu feda etti..
Bunun üzerine fazlaca bir şey söylenmez zaten,
Keyifli okumalar dilerim...
18 temmuz 1932'de Diyanet İşleri Başkanlığı bir genelge yayınlayarak ezanın Türkçe okunmasını istedi. Ancak bir yasa olmadığı için ezanı Türkçe okumayanlara bir ceza verilemiyordu. 1941 yılında bir kanun ile Arapça ezan okuyanlara üç aya kadar hapis ve para cezası verilmesi kararlaştırıldı...
Kübra︎
1- malum şahıs benim partimin başkanı değil.
2- chp hemen her yaptığını sorgusuz sualsiz benimseyip kabul ettiğim bir parti değil.
3- demirtaş teröristbaşı değil türkiyedeki terör konusunda bir piyondur. bugün bulunduğu konumda o vardır, yarın onun yerine bir başkası gelir. terörist başı öcalan, barzani gibi
24 şubat 2018de recep tayyip erdoğan kahramanmaraş 6. olağan kongresine katılıp konuşma yaptı. bu konuşması sırasında ''sefer görev emri olanlar hazır olsunlar ama şu an ihtiyaç yok. karar verildiği anda biz orada var oluruz.'' dedi. devamında salonda bulunan üzerinde asker kıyafeti olan 6 yaşındaki ağlayan bir kız çocuğu recep
K : "Benim bu yasalardan haberim yok "
Gözcü : "Çok yazık doğrusu "dedi
K : "Her halde bu yasa yalnızca sizin kafanızda var.
Bilinmezliklerle dolu bir başlangıç. Kendi suçundan habersiz günlük hayatında ki rolünü gerçekleştiren K. Ve kendisini karmaşık bir olaya dahil eden insanlar.
Ortada suçlu var ceza var ama suç yok . Suçlunun bilmediği bir davayla devam eden süreçi kapsıyor. Kimsenin umadığı bir vakitte suçlu olduğu şokunu yaşıyor kahramanımız. Bu suçtan muafak olmak için bir yandan düğümleri çözmekle uğraşırken diğer tarafta sakin ve vurdumduymaz tavırlar sergiliyor. Oysaki işler onun sandığı kadar basit değil her bir olayla dahada karmaşık hale geliyor.
Eser ekspresyonizim akımından etkilenmiştir.Dış dünyaya tamamen ilgisiz olup insanın iç dünyasını esas almıştır.
Bir yandan okumaya bir yandan yazarın aktarmaya çalıştığı düşünceleri anlamaya çalışıyorsunuz. Yazarın kaleminden dökülen her satır derin anlamlar içeriyor.
Kurgudan ibaret olarak görülse de günlük yaşantımızda insanlar üzerinde ki bilinmezliklerin otoritesini ele almış.
Okurken hayatla bağdaşlaştırdığım eserlerden bir tanesi oldu. Dikat çekici insanı sarsan bir olay örgüsüne sahip olmasada insanda merak duygusunu uyandırıyor.Özelikle eserin hak ,hukuk, adalet ,ceza ,kanun, insan piskolojisi gibi gibi önemli kavramlara değinmesi bu konuları irdeleyip insanı düşünmeye zorluyor. Yazar aslında eserde günlük hayata sıklıkla rastladığımız adaletsizliği dalga konusu almış gibi bir durum sezdim.
Frans kafka
Bir devr-i şeamet, yine çiğnendi yeminler;
Çiğnendi, yazık, milletin ümmid-i bülendi!
Kanun diye topraklara sürtündü cebinler;
Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi...
Bihude figanlar yine, bihude eninler.
> Bir uğursuz dönem gene:
Gene çiğnendi nice andlar;
Çiğnendi, yazık, ulusun yüce umudu!
Yasa diye topraklara sürtüldü alınlar;
Yasa diye, yasa diye, yasalar tepelendi...
Boş yere çığlık, boşuna bu inilti!
- Tevfik Fikret