Papa Onuncu Leon, Luther'in "Dinsizleri yakmak Ruhülkudüs'ün arzusuna muhaliftir" sözünü dinsiz bir laf olarak telin etmiştir [lanetlemiştir] . Aynı Katolik Kilisesi bugün ölülerin krematoryumda yakılmasına muhaliftir. Herhalde canlı olarak yakılmadıkları için.
Thomas Reid'in Aristotelesçi felsefe ve Kartezyen felsefe hakkında yaptığı değerlendirmeler de dikkat çekicidir. Reid, Essays on The Intellectual Powers of Man adlı eserinin sekizinci bölümünde, klasik, Aristotelesçi madde-ruh ilişkisi tartışmaları ile Descartes'çı modern çözümlemeyi karşılaştırmaktadır. Skolastik dönemin Aristotelesçiliğini kıyasıya eleştiren Reid, Aristotelesçi bakış açısının neredeyse Aristoteles’i bir kahin düzeyine çıkardığını, Skolastik dönemin onu kutsadığını öne sürer. Skolastik dönemde, Aristoteles' in otoritesi adeta gerçeğin test edildiği bir ölçüt olmuştu. Aristotelesçi teologların ağırlıkta olduğu kilise mensuplarının korkusundan kimse bu sisteme karşı çıkamıyordu. Roma Katolik kilisesi ve mensupları için de durum pek farklı değildi. Bu tutucu tavır daha sonra aşılmış Luther ve Calvin gibi reformcular, Francis Bacon gibi yeni yöntem öneren filozoflar aydınlanma döneminin habercisi olmuşlardır.” s. 234-35
Reklam
Rahman ve Rahîm Olmayan Tanrı
"Cehennem" kaçınılmaz olduğunda ölüm korkusu dehşetengiz olmalı yavrum. Kendi elleriyle çizdikleri tebeşir dairesine hapsolup daha da çıkamayan biçare masal yaratıklarına benzetiyorum Katolikleri. God'ları rahman ve rahîm değil hayır; onca kulunun arasından dikkatini çekip cennetine aday olabilmek yılbaşı ikramiyesine bel
Sayfa 66 - Turkuvaz Kitap
Hristiyan ahlakı denen ama aslında teolojik ahlak denmesi gereken şey, İsa’nın ya da havarilerinin eseri değildir, çok daha sonraki bir dönemde ortaya çıkmıştır, ilk beş yüzyılın Katolik kilisesi tarafından aşama aşama kurulmuştur ve her ne kadar çağdaşlar ve protestanlar tarafından örtük bir şekilde kabul ediliyorsa da onlar tarafından bekleneceğinden az bir oranda değiştirilmiştir.
Malazgirt zaferi, Hıristiyan dünyasında da birtakım gelişmelerin başlangıcı olmuştur. Bilindiği gibi Hıristiyan dünyasının kendi iç meseleleri yüzünden yaşanan çekişmeler ve mücadeleler, bu dünyanın 1054 tarihinde kesin bir şekilde bölünmesine yol açmıştı. Hıristiyanlar, "Katolik" (cihan- şümul) Roma Kilisesi ve "Ortodoks" (öze bağlı) Bizans Kilisesi olarak ikiye bölündü. Dikkat edilirse Hıristiyan dünyasının kesin olarak birbirinden ayrıldığı bu tarih, Malazgirt zaferinden onyedi sene öncedir. Birbirlerine karşı düşmanca tutum içerisinde olan ve mezheplerinin hâki- miyet alanlarını bu şekilde ayıran Hıristiyanlar, kendi aralarındaki anlaşmazlıklara rağmen Müslümanlara karşı birlikte davranmaktan da geri kalmıyorlardı.
Kongo halkına kapitalizm ve iyilikseverlik aracılığıyla toplumsal ilerleme ve medeniyet getirdiği iddiasında olan Belçika, Kongo'yu devlet, şirketler ve kilise eliyle "sömürge üçlemesi" adı verilen sistemle yönetiyordu. Belçika Kongosu'nda uygarlık, Hıristiyanlık ve ticaret üçgeninin yerleştirilmesi temel amaçtı. Büyük şirketler sektörlere göre (altın, elmas, bakır, palm yağı vs.) sınıflandırılmıştı ve sadece ekonomik anlamda değil eğitim, sağlık, ulaşım konularında da Belçika sömürge yönetiminin Kongo üzerinde kültürel ve toplumsal hegemonyasını sağlaması için destek oluyorlardı. Kongo'daki misyonerlerin varlığı sayesinde sömürge yönetimi dini hassasiyetler aracılığıyla Kongo halkını kolayca kontrol altında tutuyordu. Kongoluların "Hıristiyanlaştırılması ve uygarlaştırılması" amacıyla Katolik Kilisesi sömürge yönetimine eğitim yoluyla yardımcı oldu. Ancak, verilen bu eğitim bilinçli olarak sınırlı tutuldu. Çünkü yüksek eğitim alan Kongoluların sömürge yönetimine karşı örgütlenmeyi sağlayıp bağımsızlığı talep etmelerinden korkuluyordu. Bu durumun en çarpıcı sonucu Belçikalılar Kongo'yu terk ederken, Kongo'daki Afrikalı üniversite mezunlarının sayısının yirminin altında olmasıdır.
Sayfa 25 - PHOENİX YAYINEVİKitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.