Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bütün yazarların yaptıkları bu! Bir insan alıp kopyasını çıkarıyorlar, gerçeğe uygun oluyor diye de övünüyorlar, ama hayat ne oluyor? Eserlerinde o yok işte, dünyayı kavrayış, insanlığı anlayış eserlerinde yok. Boş şeylerle övünüyorlar. Hırsızları, düşkün kızları yolda yakalayıp hapse atar gibi edebiyata sokuyorlar. Ya ne olacaktı başka? Sen de ne güzel söyledin işte. Bu coşup taşan öfke, bu kötülüklere amansızca saldırış, alçalmış insanları kepaze ediş, işte asıl edebiyat budur. Hayır, hiç de değil! Hırsızı, düşmüş kadını, aldatılmış bir budalayı anlatın. Anlatın ama insanı da unutmayın. Sizin için insan diye bir şey yok mu? Yalnızca kafanızla yazmak istiyorsunuz. Düşünmek için kalpsiz olmak gerekir sanıyorsunuz. Hayır, düşünmeyi besleyen sevgidir. Düşen insana el uzatın, mahvolan bir insanla alay etmeyin, onun haline ağlayın. Sevin onu! Onda kendinizi görün ve ona kendinizmiş gibi bakın.
...gerçeği kavrayış biçimimiz bizi ötekinden ayırır. Tıpkı Habil'in Kabil'den ayrıldığı gibi.
Sayfa 82
Reklam
Gerçek ilim, aklın kaba bulguları değil; gönlün hünerli kavrayış tarzıdır.
"Kavrayış, asla nihai bir sonuç değil, aksine uzun ve sürprizlerle dolu bir sorgulama sürecinin ara toplamıdır."
Eski zamanlarda Almanların yaptığı gibi, güç ve nazik meselelerde kadınlara danışmak hiçbir surette hafife alınacak bir mevzu değildir, çünkü onların meseleleri kavrayış ve değerlendiriş şekli bizimkinden oldukça farklıdır.
Fiziksel baş dönmesinde, dış dünyanın etrafında döndüğünü hissedersin; manevi baş dönmesinde ise iç dünyanın döndüğü hissedilir. Nesneler arasındaki gerçek ilişkilerin anlamını bir süreliğine yitirdiğimi, kavrayış gücümün kalmadığını, zihnimin bir tür yarı uyku uçurumuna sürüklendiğini sanırım.
Sayfa 17
Reklam
‘’Beyinlere dair çeşitli tasarım seçeneklerinin güçlerini nereden aldıklarını görebilmek için, bu seçenekleri içine yerleştirebileceğimiz bir çerçeve önermek istiyorum. Bu, aşırı derecede basite indirgenmiş bir yapıdır, ama idealizasyon, sinoptik öngörünün seve seve ödenmesi gerek bedelidir genellikle. Ben bu yapıya, Üret ve Sına kulesi diyorum Kulenin inşa edilen her yeni katı, o düzeydeki organizmaların gittikçe iyileşen hamleleri daha verimli bir şekilde bulmasına izin verir. O halde, organizmaların giderek artan gelecek yaratma gücü, bir dizi adım halinde tasarımlanmış olabilir. Bu adımların, evrim tarihinde açıkça belirlenmiş geçiş dönemlerini tasarımlamadığı, hemen hemen kesindir –şüphesiz, bu tür adımlar, farklı soylar tarafından, çakışan ve birbirinin aynısı olmayan yollarla atılmıştır- ama Üret ve Sına Kulesi’nin çeşitli katları, kavrayış gücünde önemli ilerlemelere işaret eder ve her bir aşamanın önemli noktalarından birkaçını dış hatlarıyla bir kez gördüğümüzde, evrimsel adımların geri kalan kısmı bizi daha çok şey ifade edecektir.’’
‘’Epistemik açlık yoksa, ne algılama olur ne de kavrayış. Felsefeciler sık sık, Verilen’in algılanışını ve sonra da akıl tarafından Verilen’le ne yapıldığını analiz etmeye kalkışmışlardır. Verilen, elbette ki Alınmış’tır, ama Verilen’in alınışı, hayvan beynindeki bazı merkezi karargahlara yerleşmiş bir Usta Alıcı tarafından yapılan bir şey değildir. Alma işi, bireysel olarak örgütlenen tüm alıcılar arasında paylaştırılmıştır. Alıcılar sadece kenardaki aktarıcılar –göz retinasındaki çubuklar ve koniler, burnun epitelyumu içindeki uzman hücreler-değil, onlar tarafından beslenen tüm iç görevliler, beynin dört bir yanındaki ağlarla birbirine bağlı hücreler ve hücre gruplarıdır.’’
Bize böylesine engin bir kavrayış gücü, Geçmişe bakıp geleceği kestirme yetisi veren o varlık. Bu beceriyi ve ilahi aklı kullanılmadan küflensin diye vermedi. Hamlet
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.