Millet, kültür, ilim ve kültür, dille yapılır. Ziya Gökalp gibi emperyal kültürle yetişmiş aydınlar, dil konusunda da radikal kopuş yerine gelenekle irtibatlı bir dönüşümden yana idiler, Batı'da emperyal devletlerden ulusal devletlere geçiş sü reci, medeniyet dilinden (Jingua franca) yerel dile (vernacular) geçiş olurak dile yansımıştı. Gökalp'in (2007: 77), İstanbul dilinin milli lisan edinilmesi teklifi, bu ikisinin ortasını bulma, telif arayışını ifade ediyordu: “İstanbul dilinin milli lisan ittihâzı ve Avrupa medeniyeti içinde bir Türk harsı ibddına çalışılması bir Türk milletinin teessüsüne hâdim olacak ve Osmanlı, Kıpçak, Özbek, Kırgız gibi tabirler mıntıka isimleri hükmünde kalacaktır.” Ama yeni rejim, bu konuda da onun gibi sağduyulu aydınların tavrı yerine Recep Peker (1889 1950), Mahmud Esat Bozkurt (1892-1943), Falih Rıfkı Atay (1894 1971), Mehmed Saffet (Arın) Engin (1900 1987) gibi radikal Batıcı aydınların kopuş eğilimini benimsedi. Din, dildi; Macarlar, Türkçe ile birlikte dinlerini de kaybederek Hıristiyan olmuşlardı. O halde Türk milletini İslâm'dan koparmak için Türkçe'den koparmak gerekiyordu. Standart yerel dil olarak İstanbul Türkçesi de özünde İslâm kültürünü taşıyordu. O yüzden öztürkçe adıyla yeni bir dille birlikte yeni bir din, yeni bir devlet yaratmak gerekiyordu. Devrin önde gelen Kemalist ideologlarından M. Saffet (Arın) Engin'in Saffet olan adını bile Arın olarak özleş tirmesi (!), dil mühendisliğinin sadece milli değil ferdi kimlikleri de değiştirmeye kadar, cinnet derecesine vardığını gösteriyordu.
Kısacası: Tek Parti kimseye inanç ve söz hakkı tanımayan bir dinin cemaati(!), onun yaptığı "inkılâblar" ise imanla sarılınması gereken "Kemalizm dini" oluvermiştir artık. Pek tabiî M.Kemal de o dinin "Peygamberi" gibi gösterilmektedir. CHP elbette milleti değil ama, kendi kendisini bu "dine" inandırmaktadır. Lakin milleti dahi "inanacaksın" diye zorlamaktadır. Her çeşitten (bilgin, teknisyen, sanatkâr, yazar, tacir, asker) dişli kimseleri ise yalnız inanmaya değil.. Fakat aynı zamanda "Kemalizm dininin" "cihadını" yapmaya zorlamaktadır. Halka ve onun inançlarına karşı bu savaşta, gayrımeşru veya sindirici her yola başvurmaktadır.
Reklam
"Ömer Seyfeddin'in, Yahya Kemal'in, Ahmed Haşim'in, Faruk Nafiz ve Orhan Seyfi'nin; Refik Halid'in, Reşat Nuri'nin eserlerinde kemalini bulmuş Türkçeye nasıl kıyıyorsunuz? Bu güzel dili kısa zamanda nasıl bu kadar mahv ü perişan ettiniz? Bu, akıl alacak şey değil!"
Sayfa 227
Ne zaman milletin dini ile hükümetin arzusu çatışsa, dinin sözü üst gelecektir. Çünkü hükümetin sözü üst gelmekten dine zarar gelir ama dinin sözü üstün gelmekten hükümete zarar gelmez.
Sayfa 162Kitabı okudu
Türban, artık Cumhuriyet yıkıcılarının örtüsü değildir. Sahte laiklerin örtüsü de başörtüsü karşıtlığıdır. Hakim sınıfın iki kanadı, halk üzerindeki ortak diktatörlüklerini türbanla örtmektedirler. Sahte laikler, Atatürk’ün felsefi görüşlerini kendilerine göre düzeltmekte ve dinci kesimin itiraz etmeyeceği bir Atatürk imal etmektedir. Kendilerine hizmet edecek ‘’bilim’’ esnafı da bulmuşlardır. Cumhuriyet’in laikliğini, Cumhuriyet’in henüz laik olmadığı dönemin belgelerine dayandırma işi onlara verilmiştir. Aslında Kemalist Devrim’in laikliği, bugünün laiklik düşmanı yönetimlerinin ihtiyaçlarına göre, yeniden imal edilmiştir.
Sayfa 30 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Laiklik taraftarlarının 1905’teki “iki Fransa’nın savaşı”ndan zaferle çıkışından derinden etkilenen birçok Jön Türk gibi Mustafa Kemal de Fran- sız laikliğini otantik bir laiklik biçimi olarak görüyor ve bunu Türkiye’de harfiyen uygulamak –hatta daha ileri götürmek– istiyordu. Fransa’daki ben- zeri gibi Türkiye’deki laiklik sadece devlet ve cami arasında bir ayrım yarat- mak yerine dini kontrol altına almayı ve dinin özel durumunu zayıflatmayı amaçlamaktaydı. Erken Kemalizm, din karşısında düşmanca bir tavır be- nimsedi ve laikliğin sadece otantik değil aynı zamanda yegâne olan bu for- munu içselleştirdi. Üstelik dinin bilimsel olarak yorumlanması sonucunda Kemalizm, dindarlığı laikliğin antitezi olarak gördü. Mustafa Kemal’in aksi- ne, erken dönem Kemalist ideologlar İslâm’ı yeniden şekillendirmeyi kayda değer bulmadılar ve Kemalizm’i böylesi bir laikliğe dayalı olan bir din hali- ne getirmek istediler. Milletvekili Şeref Aykut, 1936’da yayımlanan Kamâ- lizm adlı kitabında bunu “yaşam inancını teşvik eden bir din” olarak adlan- dırmıştır.48 1945 gibi geç bir tarihte, Türk Dil Kurumu tarafından hazırla- nan Türkçe sözlükte din ile ilgili olarak metaforik anlamda şu açıklamaya ve örneğe yer verilmiştir: “Tutkulu biçimde bağlanılan bir fikir veya ideal. Ke- malizm Türk’ün dinidir.”49 M.Şükrü Hanioğlu - Kemalizm’in Tarihî Kökenleri Adli Makaleden Alintıdir. 48 Şeref Aykut, Kamâlizm: C.H. Partisi Programının İzahı, Muallim Ahmet Halit Kitap Evi, İstanbul, 1936, s. 3. 49 T.D.K. Türkçe Sözlük: Türk Dil Kurumu Lûgat Kolu Çalışmalarıyla Hazırlanmıştır, Cumhuriyet Basımevi, İstanbul, 1945, s. 153.
Reklam
1.000 öğeden 361 ile 370 arasındakiler gösteriliyor.