İlk olarak kitap tanıtımından bir bölümü alıntılamak istedim.
“Ayfer Tunç, okurlarını taşranın karanlığından alıp dünyanın bir ucuna götürüyor. Şimdilik daha ötesi yok.
Kuru Kız, tüm zamanların mağdurları üzerine, yenilikçi, ezber bozan bir roman.”
Okudum, bitti. Haksızlık etmek istemem yazara. Beklediğimi bulamamıştım. Bunu özellikle belirtmek istedim. Kendime sordum kitabı bitirdikten sonra. Ne beklemiştim? Bu sorudan sonra kitabın tanıtımını tekrar okudum. Evet. Beklediklerim yazılıydı orda, alıntıladığım bölümde. Tanıtımda altı çizilerek belirtilen bir konu vardı ki o da yazarın taşranın karanlığından dünyanın diğer ucuna götüreceği. Hissedemedim. Belki de tanıtımda yazılı olanlara büyük anlamlar yüklemiştim, ya da tanıtımda ve okuduğum incelemelerde yazılanları bambaşka hayal etmiştim, bilmiyorum. Ayfer Tunç’u ilk kez okumadım. Daha önce “Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek” adlı kitabını okumuştum. Yetmişli yıllardaki yaşamı anlatıyordu, keyifle okumuştum. Kuru Kız için benzer şeyler söyleyemeyeceğim ne yazık ki!
Kitapla ilgili genelde beğeni dolu incelemelere rastladım. Kitapla ilgili kendi düşündüklerimi de bu yüzden yazmak istedim. Kitabı okurken “Duygulardan bahsedilmiş, evet, buldum” dediğim bir anda duyguların es geçilmiş olduğunu fark ettim ve uzaklaştım düşünsel olarak. “Keşke duygular doyasıya anlatılabilseydi.“ dedim. Yazar koşar adımlarla anlatmış olayları. Biraz yavaşlamak istedim, olmadı. Olay örgüsü, sıradandı. Tahmin edemediğim durumlar, öngöremediğim olaylar çıkmadı karşıma. Durağan ve soğuktu, kuruydu adı gibi.