Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
Sinem
Sinem
@kitabinverdigihuzur
95 okur puanı
Mayıs 2020 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Son zamanlarda herkesin mutlaka gördüğü veya okuduğu bir kitap ile geldim. Kitabın tasarımının farklı olması ilgimi çekti ve alma sebeplerimden biri diyebilirim. Yazarın okuduğum ilk kitabıydı. Çok sevdiğim için diğer üç kitabını da bana okutturdu. 00:00 Biri Sizi Düşünüyor kitabını çok sevdim ama diğer üç kitaptan bir
Psikiyatrist Gülseren Budayıcıoğlu’nun yazdığı gerçek bir hayat hikayesi. Yazarın okuduğum ilk kitabıydı ve ilk kitabından beni içine aldı. Diğer yazmış olduğu kitapları da hemen listeme ekledim, onları da en kısa sürede okumayı planlıyorum. Yazarın duru ve akıcı bir anlatımı var bu sebeple romanın içine öyle bir dalıyorsunuz ki bir bakmışsınız
Cumhuriyet edebiyatının önde gelen öykü ve romancısı Sabahattin Ali, edebiyatçının “gerçekçi olma mücadelesini vermesi” gerektiğini ile sürer. Ona göre edebiyatın amacı “insanlarda daha iyiye, daha güzele yükselmek arzusu uyandırmak” olmalıdır. Bu görüş doğrultusunda yazdığı hikaye ve romanlarında, gözlemlediği ve yaşadığı olayların tedirginliklerini, çelişkilerini, yakından tanıdığı kişilerin trajedisini anlatmıştır. Hikaye ve romanlardaki “hüzün” “trajik son” yazarın dünya ve insana bakışlarıyla ilgilidir. Toplumsal çelişkilere tepkisini sanat yoluyla gösteren yetkin yazarlardan biridir..
Sabahattin Ali’nin düşünür ve eleştirmen yüzünü görmek için bu kitabı okuyabilirsiniz, dergilerde yayımlanmış yazıları, söyleşileri bulunmakta...
Okur Takip Önerileri
İçerisinde Anne-Baba ve Çocuk, Kaygı, Birey ve Toplum, Öfke ve Düşmanlık, Ortakyaşam İlişkisi, Sorumluluktan Kaçış, Yalnızlık gibi birçok bölümler bulunuyor. Okudukça kendinize dair çok şey buluyorsunuz ve çok güzel akıcı bir anlatımı var. Davranışlarımızı, duygularımızı, kendimizi sorguladığımız kısacası bütün hallerimizi içeren bir kitap. Engin Geçtan öncelerinde akademik kitaplar yazıyormuş bir gün kendisini görmeye biri geldiğinde “Sizden bir ricam var, lütfen bizler için de yazın” demiş. Sonrasında bu konuşmadan etkilenmiş ve ortaya bu kitabın çıkmasını sağlamış. İyi ki de çıkmış, çok severek okudum ve faydalı bulduğum bir kitap oldu...
Sınırlarımızı doğru çizerek, kendimize geniş bir özgürlük ve özgüven alanı yaratmayı vaat ediyor kitap. Hayır diyememek sınırların ihlal edilmesine izin verdiğimiz ölçüde benlik kaybına maruz kalıyor ve birtakım psikolojik sorunlar deneyimliyor hale gelir.
Olumlu benlik algısı geliştirmek için:
️Kendini tanı, kendini kabul et
️Kendini ifade etmek, özgüvenli olmak
️Kişisel olarak kendine yetmek
️Öncelikleri doğru sıralamak
🗯Aman insanlar gerilmesin, boş yere tartışma olmasın, kötü biri olduğum fikrine kapılmasın gibi değersizlik hissi kaybetme ve sevilmeme korkusu değer görme beklentisi yatar ki aslında hepsi dönüp dolaşıp özgüven yokluğuna dayanır.
🗯İstemediğiniz şeylere hayır demeyi öğrendiğinizde kendinizi keşfedersiniz. İşte o zaman başkalarının istediği kişi değil, tamamen kendiniz olursunuz.
Oğuz Atay ölümünden önceki yedi yıl süresince çalışarak çeşitli dallarda birçok eser verdiyse de, sağlığında yeterince tanınmıştı denemez. Aydın sınıfı içerisinde yer alıyordu. Ve o sınıfın tahlilini yapıyordu. Biraz karamsar, biraz acı, çokça güldürücü... 1934’te doğup, 1977’de 43 yaşında aramızdan ayrıldı... 1971-72 yılları Tutunamayanlar’ı
Yazar Antony Burgess beynin de tümör olduğunu ve son bir senesi kaldığını öğrenir ve kitap yazmak ister. Sonrasında yanlış teşhis konulduğunu öğrenir fakat artık ünlü bir kişi olmuştur... Alex ve çete arkadaşlarıyla bir sürü suç ve kötü ne varsa onları yaparlar. İşlediği suçlardan ve yaptığı kötülüklerden dolayı tedavi adı altında işkenceye maruz bırakılır. Devlet kendi yöntemiyle dizgine getirmeye çalışır. Kendi istek ve doğrultusunda “otomatik portakal”ları oluşturmaya çalışır. Kısacası iyi ya da kötü nedir? İnsan özgür iradesiyle kaderini seçebilir mi? gibi soruların yanıtlarını kurcalar...
Sarah Jio çok sevdiğim yazarlar arasında. Kitaplarını okumayı inanılmaz seviyorum. Büyüsüne kapıldığım, bazen üzüldüğüm, bazen mutlu sonla biten en önemlisi ise sevgi ve aşkı çok iyi hissettiren kitaplar...
June, başarılı bir bankacıdır, özel hayatında ise işinde olduğu kadar başarılı değil. Kız kardeşiyle araları bozuk, annesi ile de pek sır görüşmeyen, yalnız biri. Çocukluğu boyunca beraber vakit geçirdiği, Ruby teyzesinin ölüm haberini alır. Teyzesi mektubunda çocukken bolca vakit geçirdikleri, kitaplar okuyarak hayal kurdukları seattle’daki çocuk kitapçısı Mavi Kuş kitabevini miras bırakır. İşinden izin alarak kitabevine gider. Ve teyzesine ait mektuplar bulur. Okuyarak adım adım ilerlemesi gerekir.. Çözülmesi gereken gizemli yolculuk June için başlar...
Çok sevdiğim bir kitap oldu. Konusu gerçekten merak uyandırıcı ve sonunda nasıl olacak, nasıl bitecek diye merak uyandırdı ben de. Ve kitabın içerisinde birçok mesaj var. Benim kendime en çok edindiğim mesaj ise şuydu; Bazen bir şeyleri sevmesekte, seviyormuş gibi yaparız ve çevremizdekilere kanıtlamak isteriz. Aslında önemli olan, bir şeyleri kanıtlama çabası içerisinde olmadan, severek yapmak..
Alice Harikalar Diyarında hem çocuk hem yetişkin edebiyatında önemli bir yere sahip. Bolca hayal gücünün yer aldığı, maceralarla dolu, çocukluğunu özleyenlere de iyi gelebilecek, kısa ve sürükleyici bir kitap.
Alice, bahçede otururken beyaz bir tavşan görür ve peşinden gidip onu takip eder. Tavşan deliğinden içeri girdiğinde kendini harikalar diyarında bulur...
Delifişek Jose Mauro de Vasconcelos’un delikanlılık, ilk gençlik dönemini anlatıyor. Bunu roman türünde anlatıyor olsa da, yaşamının natal kentinde geçen yıllarıyla ilgili bir itirafname olduğu anlaşılıyor bu kitabın. Yazar kendisini insan olarak bütün çıplaklıklarıyla ve zaaflarıyla ortaya koyuyor: hayattaki başarılarını gösterip başarısızlıklarını kabulleniyor. Bireyin hakkını araması, özgürlüğün tanınması; sevme özgürlüğü, seçme özgürlüğü, kabul etme özgürlüğü, geleceği seçme özgürlüğü gibi yerlere değiniyor. Yalın anlatım ve psikolojik yönü fazla bu kitapta. Aynı zamanda diğer kitaplara göre çok ince. Serinin ilk kitabı olan #şekerportakalı bende öyle bir yer edinmiş ki devamı olan kitapları o kadar beğenemedim bilmiyorum. Yine de Zeze’nin adımlarını takip etmek, onunla yolculuğa çıkmak, onun duygularını tatmak ve büyüme sürecini okumak benim için çok keyifliydi...
Yazar bu kitabı için: “Bütün kitaplarımın içinde en bana yakın olanlardan biridir ve gönül rahatlığıyla itiraf edeyim ki İspanyolca olarak basılmasını en çok istediğim de yine bu kitabımdır.” der...
Şeker Portakalı’nı mutlaka okumuşsunuzdur ya da duymuşsunuzdur. Ben okumuştum çok önceden ama maalesef kitabın devamı olan Güneşi Uyandıralım’ı bir türlü okuma fırsatım olmadı. Sonunda bu ay okuma fırsatına sahip oldum. Zeze 11 yaşındadır, ailesinden alınıp başka bir aileye evlatlık verilir. Yoksul ailesinin durumu az da olsa düzeltebilsin diye. Zeze’nin yaşam şartı değişiyor ve iyi olanaklara sahip oluyor. Her türlü imkana sahip olur ama evlatlık hissi onu hep üzer. Piyona çalar ve bu konuda acı çeker. (en büyük işkence gibi gelir) Ve okulun en başarılı öğrencisidir. Şeker portakalı yerine bu kitapta en yakın dostu kurbağayı görürüz. Onunla konuşur, her şeyini paylaşır... İkisinin arasındaki diyologlar da iyi ve akıcıydı. Kitabın sonuna doğru ise Zeze artık 15 yaşındadır ve aşkı öğrenme yolundadır.. Zeze’nin büyüme yolculuğunu, ilk heyecanlarını, ilk aşkı tatması, dostlarıyla maceralarını okumak güzeldi. Fakat ben ilk kitaptaki tadı alamadım, devamında hiç böyle beklemiyordum ilk kitabını gerçekten çok severek okumuştum ve etkilenmiştim. Bu kitabında ilk kitaptaki hislerimin aynısını yaşamadım.
Summerside Lisesi Müdürü Anne Shirley king sport’taki redmond üniversitesi tıp fakültesi öğrencisi Gilbert Blythe’a yazdığı mektupla başlıyor kitap. Yeni evinden ve orada yaşayan insanlardan bahseder. Olaylar ilk defa üç kitaba nazaran Green Gables geçmiyor.. Summerside kasabası’nda kraliyet ailesi anne’i zorlar ve pes edip Green Gables’a dönmek ister ama bunu yaparsa küçük duruma düşeceğini düşünür ve kalmak için mücadele eder. Çünkü küçük kasabada pek çok idealini gerçekleştirmek, öğrencilerinin hayatına dokunmak ister.. Yaşadığı birçok şeyi Gilbert’a mektup yazarak anlatır. Benim burada beklentim Anne’in yazdıklarına karşılık Gilbert’ın da mektuplarını okuyabilmek olurdu. Fakat Gilbert’ın Anne’e yazdığı mektup hiç yoktu bu kitapta bu yüzden buna üzüldüm açıkçası ve beklentim bu kitapta çok fazla olduğu için diğer kitaplara göre çok beğenemedim.
Edebiyatçılığının yanısıra siyasal kimliği ile tanınan Sabahattin Ali siyasal düşünce özgürlüğünün yerleşmemiş olduğu 1930’lu ve 1940’lı yılların Türkiye’sinde sol görüşlü olmanın zorluklarını yaşamış biri.
Bu kitapta 1930’lu ve 1940’lı yıllarda düşünce özgürlüğünün kısıtlılığı gözler önüne serilmekte. Birçok eseri yayımlanır; hikayeleri ile öne çıkar. Aynı yıllar, yazarın neredeyse devamlı olarak adaletle mücadele ettiği yıllardır. Sürekli olarak mahkemeye verilir: kendini savunur, aklanır veya hüküm giyip hapis yatar. Bir mahkemesi sürerken hakkında yeni bir dava açılır. Davalarıyla da ünlenir aynı zamanda. Yaşadığı adli sorunlar onun hayatının ve dolayısıyla yazarlığın önemli bir parça olmakta. Hayatındaki mücadeleleri görmek, her şeye rağmen yazmaya devam etmesi, Sabahattin Ali’ye karşı beni daha çok yakınlaştırdı. Birçok eserini okudum, ama bu eserini okumak zorluklarına rağmen nasıl hayata tutunduğunu gösterdi ve bana farklı pencerelerden bakmamı sağladı... Sabahattin Ali’nin kitaplarını okuyorsanız bu kitabı da listenize eklemenizi öneririm..
Kitap üç kısımdan oluşuyor ve içerisinde 16 tane öykü bulunduruyor. Kitabın başında bizlere “acemiydim, kötü yazdım gibi açıklamalarda bulunmuş.” Bence hiç öyle değil Öyküler çok akıcı ve sıkmadan okutturuyor kendini. Sabahattin Ali kitaplarını zaten hep çok sevmişimdir hepsinin yeri farklıdır.. Sabahattin Ali okuduysanız bu kitabını da listenize almanızı tavsiye ederim...
Vişne bahçesi ülkede değişen toplumsal politik ve ekonomik düzenin gerçekliğiyle yüzleşemeyeceğimiz aristokrat bir ailenin dokunaklı portresidir. İçinde büyük bir vişne bahçesinin bulunduğu aile çiftliğinin borçlar nedeniyle satmak zorunda kalır.
Vişne bahçesi 1904 yılında Moskova sanat tiyatrosunda stanislavski tarafından sahneye konulmuş.
Anton Çehov’un daha öncesinden tiyatro şeklinde yazılmış #martı kitabını okumuştum. Sonrasın da bu kitabı da okumak istedim. Dört perdelik, 93 sayfalık ince bir kitap. Martı kitabına göre bu eserini daha çok sevdim. Daha öncesinde hiç tiyatro tarzı okumadığım için biraz kendime alıştırma yapıyorum Anton Çehov’un kitaplarıyla..
